2 Eylül 2008 Salı

Kör Kuyu

Gunlerden bir gun, koylerden birinde, adamin birinin esegi, kuyunun birine dusmus.
Niye duser, nasil duser sormayin. Esek bu. Dusmus iste.
Belki kor bir kuyuydu, agzi tahtayla kapatilmisti, belki uzerine de toprak dokulmustu.
Zamanla tahta curudu, zayifladi, uzerindeki toprakta biten otlari yemek isteyen
esegin agirligini cekemedi ve gum diye esegi yuttu kuyu.
Hayvancik saatlerce aci icinde kivrandi, bagirdi kendi dilinde.
Sesini duyan sahibi gelip bakti ki vaziyet kotu.
Zavalli esegi kuyunun dibinde melul mahzun bakiniyor.
Ustelik yaralanmis. Karsilastigi bu durumda kendini esegi kadar zavalli hisseden adamcagiz koyluleri yardima cagirdi.
Ne yapsak, ne etsek, nasil cikarsak sorulari havada kaldi.
Sonunda karar verildi ki kurtarmak icin calismaya degmez.
Tek care, kuyuyu toprakla ortmek ve hayvani kuyuya gommek.
Ellerine aldiklari kureklerle etraftan kuyunun icine toprak attilar.
Zavalli hayvan, uzerinegelen topraklari, her seferinde silkinerek dibe doktu.
Ayaklarinin altina aldigi toprak sayesinde her an biraz daha yukseldi
ve sonunda yukariya kadar cikmis oldu.

Koyluler agzi acik kalakaldi.


Kissadan hisse;

Hayat, bazen bizim de uzerimize abanir. (Ne bazeni, cogu zaman.)
Ustumuzu toz toprakla ortmeye calisanlar cok olur.
Bunlarla bas etmenin tek yolu, yakinip sizlanmak degil,
dusunup silkinmek ve kurtulmak,aydinliga adim atmaktir.

Kör kuyuda olsak bile!"

*alıntı...

Hiç yorum yok: