31 Aralık 2008 Çarşamba

TÜRK LEHÇELERİNDE YENİ YIL KUTLAMASI

1.Altay Türkçesi: Slerdi cangı cılla utkup turum!
2. Azerbaycan Türkçesi: Yeni iliniz mübarek olsun!
3. Başkırt Türkçesi: Hizzi yangı yıl menen kotlayım!
4. Çuvaş Türkçesi: Sene sul yaçepe salamlatap!
5. Füyu Kırgızcası: Naa cılıngar guttug bolsun!
6. Gagauz Türkçesi: Yeni yılınızı kutlerim!
7. Hakas Türkçesi: Naa çılnang alğıstapçam sirerni!
8. Karaçay-Malkar: Türkçesi Cangı cılığıznı alğışlayma!
9. Karakalpak Türkçesi: Canga cılıngız kuttı bolsın!
10. Karay/Karaim Türkçesi: Sizni yanhı yıl bıla kutleymın!
11. Kazak Türkçesi: Janga jılıngız kuttı bolsın! veya Janga jılıngız ben!
12. Kırım Türkçesi: Yangı ılıngız kaırlı (veya mubarek) olsun!
13. Kırgız Türkçesi: Cangı cılıngız kuttu bolsun!
14. Kumuk Türkçesi: Yangı yılıgız kutlu bolsun!
15. Nogay Türkçesi: Yanga yılıngız men!
16. Özbek Türkçesi: Yengi yılıngız mübarek bolsun!
17. Sarı Uygurca Türkçesi: Ak éy yahşi mo!
18. Şor Türkçesi: Naa çıl çakşı polzun!
19. Tatar Türkçesi: Sezne yanga yıl belen tebrik item!
20. Tuva Türkçesi: Caa çıl-bile bayır çedirip or men!
21. Türkiye Türkçesi: Yeni yılınız kutlu olsun!
22. Türkmen Türkçesi: Teze yılınızı gutlayaarın! (Irak Türkmenleri) Yengi iliyiz (iliwiz) mubarak olsun!
23. Uygur Türkçesi0 Yengi yılıngızğa mübarek bolsun!
24. Yakut Türkçesi: Ehigini şanga sılınan eğerdeliibin!

*alıntı..

29 Aralık 2008 Pazartesi

MAG - Mahalle Afet Gönüllüleri

http://www.mag.org.tr/tur/mag.asp

Ben de 19 MAYIS MAHALLESİ-Afet Gönüllüsüyüm..


Siz de MAG'a katılın...


İlk 72 Saat!

Afet sonrasındaki ilk 72 saat, hayat kurtarma açısından en kritik saatlerdir.


Afet sonrasında hayatta kalanların büyük çoğunluğu, ilk 24 saat içinde çevreden yetişen, genellikle eğitimi ve ekipmanı olmayan yakınları ve komşuları tarafından kurtarılan kişilerdir.


Projenin Amaçları
Eğitim, ekipman ve organizasyon sağlayarak, mahalle bazında, özellikle afet sonrasındaki kritik saatlerde müdahale imkan ve kabiliyetini güçlendirmek




Profesyonel ekiplerle olan işbirliği ve koordinasyonu güçlendirmek


Afet riskleri ve bu risklere karşı alınabilecek önlemler konusunda yerel halkı bilgilendirerek, afetlere duyarlılığı ve bilinç düzeyini artırmak..

Osmanlı İmparatorluğu Paraları - Ottoman Empire Coins

Osmanlı İmparatorluğu Paraları - Ottoman Empire Coins

27 Aralık 2008 Cumartesi

HİÇ BİR ZAMAN VAZGEÇMEYİN

Önce metni okuyun, ardından videoyu seyredin..

Oğlu babasına sorar :
« Babacığım benimle maraton koşmaya var mısın ? »

Kalp sorunları olmasına karşın baba, yine de:
« Evet, varım » diye yanıtlar.

Ve bir maratonu birlikte tamamladılar.
Baba oğul başka bir çok maratonu daha birlikte koştular.

Baba her seferinde oğlunun yeni bir yarış talebini kabul ediyordu.

Oğlu bir gün babasına :
« Baba, birlikte bir Ironman'a (Triathlon) koşmaya var mısın benimle ? » deyince

Baba bu kez de evet der ve kabul eder.

(Bilmeyenlere anımsatalım ki Ironman dünyanın en zor triathlon yarışıdır ve üç dayanıklılık sınavından oluşur : Denizde 3, 86 km'lik yüzme, 180,2 km'lik bisiklet ve nihayet 42,195 km'lik bildiğimiz maraton.)

Baba oğul bu zor yarışı biirlikte tamamladılar.

Nasıl mı ?

Linke tıklayınız :

http://www.godtube.com/view_video.php?viewkey=8cf08faca5dd9e...

sen en iyisi ol..

Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol..

Fakat, oradaki en iyi çalı sen olmalısın..


Çalı olamazsan, bir ot parçası ol..
Bir yola neşe ver..
Bir misk çiçeği olamazsan, bir saz ol...

Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın..


Hepimiz kaptan olamayız, bazılarımız tayfalığa mecburuz..
Dünyada hepimiz için bir şeyler var..
Yapmanız gereken iş, size en yakın olan iştir..

Cadde olamazsan patika ol..
Güneş olamazsan yıldız ol..

Kazanmak, ya da kaybetmek ölçü ile değildir.
Sen, her neysen onun en iyisi olmalısın..

*alıntı..

ASLA VAZGEÇME....(Hayat Sınavı)

Ewan 22 yaşına o sene basmıştı, kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam
olmanın as aletini taşıyordu. 10 gün sonra Kore'deki bir savaşa katılmak üzere
İngiltere'den ayrılacaktı, hiçbir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle,
ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona.
Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu.
Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı.
Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan'i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu.
Kim olabilirdi bu?
Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi.
Holly adında bir kadındı,adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı:
'Büyük Kütüphanede bir kitap okudum.


Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim.
10 gün sonra Kore'ye gidiyorum, sizi tanımak ve sizinle mektuplaşmak istiyorum.
Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.'

Holly'den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı.
Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti.
Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış , her mektuptan ayrı tatlar almışlardı.
Ewan'ın ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly'i görmek istediğini yazdı.
'Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen' diye ekledi.
Holly buluşmayı kabul etti fakat resmi göndermedi.
'Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi?
Yakama kırmızı bir çiçek takacağım. ' dedi.
Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü.
Trenden indiği ilk anda gözleri Holly'i aradı.
Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğ ü en güzel kadın
belirdi. Uzun boylu, çok güzel, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı.

Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç bir şey yoktu.
Kadın gözlerine baktı ve 'Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?' diye sordu.
Tam o sırada güzel kadının omzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü.
Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın
bilekleriyle öylece duruyordu.
Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak
karşısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu.
Kendini toparladı ve yanından geçen dün yalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi.
Elinde Holly'le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı.
Elini uzattı, 'Merhaba Holly' dedi gözlerinin içi gülerek.
'Pardon' dedi kadın. 'Ben Holly de ğilim.
Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve
bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi.
Sizi garın çıkışındaki cafe'de bekliyormuş ...'

HAYATA DEGER BİR YAŞAM,''SEVMEYE DEGER BİR AŞK'',

DOSTLUGA DEGER BİR ARKADAŞLIKTAN ASLA VAZGEÇME..!!

*alıntı..

Bin Aynalı Tapınak -küçük bir öykü

"Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak vardı.
Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.
Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü.
Korkarak tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı;
korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi.
Ve bin köpek de tüylerini diktiler;
kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdiler.
Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı.
Ve o andan itibaren bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı.

Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı.
O da tapınağın merdivenlerinden çıkıp "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.
Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok sevindi:

Kuyruğunu salladı; neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya çağırdı.
Bu köpek tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna inanıyordu."

En iyi şeyler küçük çıkınlarda taşınırmış(¯`v´¯)

=}Küçük bir beden çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.
=}Ufak balıklar lezzetli olurmuş.

=}Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış, büyük odunlar ateşi söndürebilirmiş.
=}Her küçük şey mutlaka işe yararmış, bir çok küçük bir büyük edermiş.

=}Sağanak dediğimiz küçük damlacıklardan ibaretmiş.

=}Ufacık bir yağmur kocaman bir toz bulutunu yok edebilirmiş.
=}Muazzam bir aydınlık küçük bir delikten görülebilirmiş.
=}Saman çöpü rüzgarın yönünü gösterirmiş.
=}Bütün hasat bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş.
=}Büyük bir geminin batması için küçük bir delik yeterli imiş.

=}Çok veren malından, az veren canından verirmiş.
=}Yükte hafif olmak pahada ağır olmaya engel değilmiş.
=}Deve büyükmüş ama ot yermiş, şahin küçükmüş ama et yermiş.

=}İnsan küçük bir adama iyiliği dokunduğu zaman cömertliği öğrenebilirmiş,
büyük adama iyilik ederse öğreneceği şey ızdırap olurmuş.
=}Büyük adamın büyüklüğü devam ediyorsa bunun sebebi onun küçük adamlara gösterdiği ihtimam imiş.

=}Büyük makineleri küçük çarklar çalıştırırmış.
=}Küçük başlangıçlar olmadan büyük sonuçların sağlandığı vaki değilmiş.........

*alıntı

MÜŞTERİLERİNİZİN BEKLENTİSİNİ NASIL ANLARSINIZ;

Bir satış sırasında dinlemeyi başarmak çok önemlidir. Müşterinin ihtiyaçlarını belirlemeye yönelik soruların yanıtlarını dinlemek hayati önem taşır. Özetlemek gerekirse;

Dinlemeyi isteyin: Bunun satış süreci açısından ne kadar önemli olduğunu anlarsanız, yapmanız da kolaylaşır.

İyi bir dinleyici gibi görünün: Eğer dikkatinizi verdiğinizi görürlerse, müşteriler daha fazla açılacaklardır.

Anlayın: Sadece kelimeleri değil, ardında yatan anlamları da kavramaya, dinlemeye çalışın.

Tepki verin: Sizin dinlediğinizi, anladığınızı ve ilgilendiğinizi görsünler. Baş sallamalar, küçük yorumlar ve benzeri jestler müşterilerinizi cesaretlendirecektir.

Söz kesmeyin: Ufak tefek yorumlar dışında, konuşmayı sürdürerek dinlemeniz mümkün değildir.

Empatiyi kullanın: Kendinizi karşınızdakinin yerine koyun ve onların bakış açısını beğendiğinizi gösterin.

Kontrol edin: gerektiğinde, sohbet ilerledikçe meseleyi açacak sorular sormaktan kaçınmayın. Kısmen de olsa tahminler üzerine şekillenen bir anlayış tehlikelidir. Fakat sorularınızı diplomatik bir biçimde yöneltin. Kesinlikle 'Bunu pek iyi açıklamadınız' gibi bir şey söylemeyin.

Duygularınızı göstermeyin: Sonrasını fazlasıyla düşünmek ('Bu itirazla nasıl başa çıkacağım?' gibi) dinlemenizi kesintiye uğratabilir.

Yoğunlaşın: Hiçbir şeyin, dinlemenizi kesintiye uğratmasına izin vermeyin.

Müşterinize bakın: Yeterince dikkat etmemek kadar ilgisizlik olarak nitelendirilen başka bir şey yoktur!

Kilit noktaları not alın: Sohbeti yönlendirmek için size söylenenleri not alın. Hafızanıza güvenmeyin. Böyle yapmanız kabalık olarak görülmeyecekse, notlar alın.

Kişiselleştirmekten kaçının: 'Önemli olan bilgiler ve fikirlerdir. Kişi hakkındaki düşünceleriniz, dinlemenizi kesintiye uğratabilir.

Kendinizi kaybetmeyin: Sohbetin ileri aşamalarını önceden bir parça düşünmek yararlı olabilir. (Siz onların konuşmasından daha hızlı dinlersiniz, bu yüzden mümkündür), ancak aşırıya kaçarsanız söylenenlerden bazılarını da kaçırırsınız.

Olumsuzluktan kaçının: Uzlaşmazlığa dair bazı işaretler vererek sohbete başlamak en azından, müşterinin susmasına neden olur.

Bunların hepsi sizin daha fazla dinlemenizi ve daha az şey kaçırmanızı sağlayacak. Yani, ikisi de fark yaratacak unsurlar!


Kaynak: Satışları Arttırmanın 101 Yolu- Patrick Forsyth
Alfa Yayınları

Türk olmanın 45 Kuralı....

1. Kağıt mendili kumaş mendil gibi günlerce buruşuk şekilde cebinde taşır.
2. Rüzgarlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koyar.
3. Serçe parmağını kulağına sokup iyice sallayarak karıştırır.
4. Ancak bir Türk gazete bulmacasını hep başkalarına sora sora çözebilme becerisini gösterip kendisi çözdü diye sevindirik olabilir.
5. Sakal traşı olduktan sonra kanayan yerlerine küçük kağıtlar yapıştırır.
6. Soba borusu akıttığında yoğurt kaplarını telle soba borusuna bağlar.
7. Nezle olunca tuvalet kağıdını uzun bir şerit yaparak kullanır.
8. Diş fırcasıyla dişini firçalamayıp da saçını boyamak için kullanan birini görürseniz, o saçını seven bakımlı bir Türk'tür.
9. Konuşma yeteneği olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini öğretir.
10. Çorabının kirlenip kirlenmediğini burnuna götürüp kısa süreli koklayarak anlayan kişi temizliğine düşkün bir Türk'tür.
11. Daha birinci telefon zili çaldığında telefonun başına dikilir ama açmak için ikinci kez çalmasını bekler.
12. Bir dükkana girip onun bunun fiyatını sorduktan sonra 'Abi araba beş dakka dursun, ben hemen geleceğim' deyip 2 saat sonra gelir.
13. Cebinden çıkardığı paraların içinde en eskisini özenle arayıp bulduktan sonra para üstü verir.
14. Trafikte ambulansın peşine takılıp kalabalıktan kurtulup uyanıklık yaptığını zanneder.
15. Kağıt paraların üzerine not alır ve parayı harcadığı için notu kaybeder veya elden ele dolaşacağını bildiğinden komik yazılar yazar. (Paranın ön yüzüne 'Tehlike anda arkayı çeviriniz!' yazıp anında çevirince de 'Şimdi değil salak tehlike anında!' yazanlardan bahsediyoruz)
16. Çocuğu yanlışlıkla elini kestiği veya düştüğü için ağladığında elini kesti veya düştü diye çocuğunu döver.
17. Taksi tuttuğunda taksicinin yanına oturur. Eğer üç dort kişi taksi tutuyorsa taksi parasını verecek kişi ön koltuğa oturur.
18. Kürdanla dişini karıştırıp önce çıkarıp bakar sonra tekrar ağzına koyar.
19. Teyp fişi veya televiyon fişi kablosunun bakır teli dışarı çıkmışsa çocukları elektrik çarpmasın diye bakır teli selobantla yapıştırır.
20. Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanın elindeyse o ne izlerse diğerleri de onu izlemek zorunda kalır.
21. Çantasının içinde yeni tanıştığı birisine bile çekinmeden göstermek üzere en güzel fotoğraflarını ve aile albümünü taşıyan birisini görürseniz hemen boynuna sarılmayın yoksa çantayı kafanıza yiyebilirsiniz çünkü o kişi bir Türk kızıdır.
22. Bir Türk esnafı , müşterisinden aldığı parayı önce iki ucundan tutup iki defa gerginleştirir, daha sonra da güneşe doğru tutup bakarak sahte olup olmadığını anlamaya çalışır.
23. Evin bir odasının ampulü patladığı zaman yenisini almayıp daha fazla kullanmadığı bir odanın ampulünü onun yerine takar.
24. Evinde bulunan saksıların dibini kül tablası olarak kullanır.
25. Dişlerini gazoz açacağı, fındık ve ceviz kıracağı olarak kullanır.
26. İşinde iyi olan birisine hakaretle iltifat eden bir Türk'ten başkası olamaz. ('Şerefsizin oğlu ne iş yapmış be kardeşim helal olsun' gibi..)
27. Aracın sinyal lambaları dururken kolunu çıkararak 'Dönüyorum' hareketi yapar.
28. Yemeğin etini en sona bırakır.
29. Trafik ışıkları kırmızıdan yeşile döndüğünde önündeki herkesi salak sanarak kornaya basar.
30. Dingildeyen bir masanın ayağına kağıt sıkıştırma fikri bir Türkündür.
31. Dişlerinin arasından 'vııj vııj' diye ses çıkarır.
32. Tv'de film seyrederken filmin oyuncularıyla muhatap olan ('Dur oraya gitme öldürecekler seni') Türk sinema severlerdir.
33. Arabasina horoz, köpek sesli korna taktırma fikrinin patenti bir Türk'e aittir.
34. Gazete kağıdını en iyi şekilde kullanır. (Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi..)
35. Plastik yoğurt kabını saksı yapar.
36. Arabasının arkasına yazı yazar. ('Rahmetli de sollardı', 'Tek rakibim THY', 'Kıroyum ama para bende')
37. Uçakta bulunan tanıdıklarına uçak havalandıktan sonra görmeyeceğini bildiği halde el sallar.
38. Çiğnediği sakızı daha sonra çiğnemek üzere kafasındaki tülbente yapıştıran bir Türk kadınından başkası değildir.
39. Tek abdestle beş vakit namaz kılmak için iki büklüm kıvranır.
40. Desenlerini çok beğenerek aldığı yeni bir mobilyanin üstüne başka bir örtü örterek kullanır.
41. Geçirdiği bir trafik kazasından sonra kanlar içinde çıkıp çarpılmış arabasına üzülür.
42. Tüp kaçırıyor mu kaçırmıyor mu diye kibrit yakıp kontrol eder.
43. Otoyolda otomobilin gaz pedalına tuğla koyup yorulmadan kullanma fikri bir Türk'ündür.
44. Elektronik hesap makinesini uzaktan kumandasını naylona sarmış, üzerine ambalaj lastiği geçirmiş birini görürseniz Türk'tür o.
45. On yıllık bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarını çıkarmadan kullanma becerisini gösterir.

*alıntı

KUSURSUZ OLMAK-CAN DÜNDAR

KUSURSUZ OLMAK

Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki
ucuna astığı
testilerle dereden su taşırmış evine.. Bu testilerden
birinin yan kısmında çatlak varmış... Diğeri ise hiç kusursuz ve
çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz testi adamın
doldurduğu suyun
tümünü taşır, ulaştırırmış eve..Ama her zaman boynunda
taşıdığı testilerden
çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki sene
her gün bu
şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine
vardığında
sadece 1,5 testi su kalırmış...Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi
vazifesini
mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat zavallı
çatlak olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece
yarısını eve
ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. İki yılın sonunda
bir gün,
görevini yapamadığını düşünen çatlak testi,ırmak kenarında
adama şöyle
demiş:

'Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve
gidene kadar
akıp gidiyor..' Adam gülümseyerek dönmüş testiye;
'Göremedin mi? Yolun
senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu..
Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok.Çünkü ben başından
beri senin
kusurunu, çatlaklığını biliyordum..Senin tarafına çiçek
tohumları ektim.. Ve
hergün o yolda ben su taşırken,sen onları suladın.. 2 senedir o
güzel
çiçekleri toplayıp,masamı süslüyorum.. Sen kusursuz olsaydın, o
çatlağın
olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim' diye
cevap vermiş.

Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin kendine has
kusurları
vardır. Fakat sahip olduğumuz bu kus! urlar ve çatlaklardır
hayatlarımızı
ilginç yapan,mükafatlandıran, renklendiren..

Etrafımızdaki her kişiyi,oldukları gibi kabullenin.. Onlardadaki
kusurları
değil, içlerindeki güzellikleri görün...

Can Dündar

MEYVELER VE SEBZELER...

Havuç dilimi insan gözüne benzer. Bilimsel araştırmalar havucun gözlerin kan akışını ve işlevini iyileştirdiğini göstermiştir.



Domateste kalpte olduğu gibi dört odacık vardır ve kırmızı renklidir. Bütün araştırmalar domatesin kalp ve kan için faydalı olduğunu göstermiştir.



Üzüm salkımı kalp şeklindedir, her bir üzüm tanesi kan hücresi gibi görünmektedir ve araştırmalar üzümün ciddi kalp ve kan canlandırıcı bir gıda olduğunu göstermiştir.



Ceviz küçük bir beyin görünümündedir. Ve beyin fonksiyonlar için faydalıdır.



Fasulya böbrek görünümündedir ve böbrek fonksiyonlarını iyileştirir.




Sap kereviz, Çin lahanası ve Rhubarb (bizde yok) kemiklere benzer. Bu gıdalar kemikler için faydalıdır, sodyum oranları eşit ve %23 dür. Gıdanızda yeterli sodyom yok ise vücut kemiklerden çeker ve kemikler zayıflar. Bu gıdalar iskeletinize faydalıdır.


Patlıcan, avokado ve armut kadınların rahim ve serviks sağlığı ve fonksiyonlarını hedefler ve görünümleri bu organlara benzerler. Araştırmalar kadınların haftada bir avokado yemeleri halinde hormonları dengelediğini, istenmeyen doğum sonrası kilolarını azalttığını ve serviks kanserini önlediğini göstermiştir.


İncir tohum doludur ve ağaçta ikili olarak asılarak büyür. İncir sperm sayısını ve hareketliliğini arttırır ayrıca erkek kısırlığını önler.



Tatlı patatesin görünümü pankreasa benzer ve şeker hastalarının glisemik indeksini dengeler.


Zeytin yumurtalıkların sağlığına ve fonksiyonuna yardımcı olur.


Greyfurt, portakal ve diğer narenciye meyveleri kadın göğüsüne benzer ve bunların sağlığına ve lenfin hareketine yardımcı olur.



Soğan vücut hücreleri görünümündedir. Bütün vücut hücrelerinden atık maddelerin temizlenmesine yardım eder. Hatta gözlerin epitelyal katlarının yıkayan gözyaşlarına bile sebep olur.

BİR HAMAL ÖĞRETİSİ-KÜÇÜK BİR ÖYKÜ..

BİR HAMAL ÖĞRETİSİ

Eski zamanlardı. Yolların olmadığı zamanlar... Demek ki fakirdi bizim gibi çoğunluk, bu nedenle taşınacak yüklere talip olacak hamallar bulmak zor olmuyordu...
Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği... Diyordum ki içimden 'Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!'
Nitekim çok geçmeden dedi ki:
- Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!. ..
- Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!. .'
Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini
- Sen de dinlen hadi' dedi.
Benim canım sıkılmıştı bu işe. Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum.
Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında... 'Yükünü indirip sen de dinlen', demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım...
Sonra yine durdu. Bana da dinlenmemi' söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra 'dinlenelim mi' diye sordu, aksi aksi başımı salladım... Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı.
Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım... Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek;
- Hadi kalk, dedi. Bana yaslan.
Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz.' Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana.
- Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda....
Halbuki bir yükü 'taşımak' bizim işimiz, 'altında ezilmek' değil!... Unutma ki bir yük, taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun!
Belki günün birinde hamallığın şekli değişir.
Belki o günleri ben göremem.
Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, Kafanın içinde de sakın yük taşıma... Akşamları bırak ve hafifle...
Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü.
Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil.
Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler. ..

'Ham' arapça kökenlidir. 'Yük' anlamına gelir.
Hammal - yükü taşıyan. Hamile - yüklü, hamule - gemi/katar yükü.. 'Tahammül' ise bildiğiniz anlamda... Yüke dayanıklılık... .!
Sevgi ile yaklaşın, ümit ile bekleyin kaldıracak yükünüz kalmasın.

*alıntı..

TEMEL FIKRASI..

Ekonomik kriz yüzünden büyük para problemi olan Temel, çocuk kaçırıp fidye istemeye karar vermiş.
Şehrin büyük bir parkında çocuğun birini gözüne kestirmiş Önce bir not yazmış :


"Çocuğunu kaçırdım. Bunu yaptığım için üzgünüm ama kusura bakma çünkü gerçekten paraya ihtiyacım var. Yarin sabah saat 7'de falanca parktaki filanca ağacın altına bir siyah çantada 5 milyar getir "
İmza: "Laz "


Çocuğun yanına gitmiş, notu çocuğun ceketinin iç cebine koyup, doğruca evine gitmesini ve notu babasına göstermesini söylemiş..


Ertesi sabah parka geldiğinde söylediği ağacın altında, söylediği renkteki çantada içinde 5 milyar olan emaneti bulmuş.
Paraların yanında bir de not varmış:


"Paran purada ama bir Laz hemsehrisine nasil peyle bir sey yapar inanamayrum...inanamayrum."

Öğrendim...HİKAYE...

İnsanlara kendimi zorla sevdiremeyeceğimi öğrendim
Yapabileceğin tek şey sevilebilecek biri olmak
Gerisi onlara kalmış
İnsanları ne kadar düşünürsen düşün,
Onların seni o kadar düşünmediklerini öğrendim
Güven elde edebilmek için yılların gerektiğini öğrendim
Ama yok etmek için saniyelerin bile yettiğini öğrendim
Önemli olanın hayatındaki eşyaların değil
Hayattaki kişilerin olduğunu öğrendim
İnsanın ancak 15 dakika çekici olabildiğini
Ondan sonra alışıldığını öğrendim
Kendimi karşılaştırmak için başkalarının en iyi yaptığını değil
Kendi en iyi yaptıklarımı kıstas almam gerektiğini öğrendim
İnsanlar için olayların değil onların daha önemli olduklarını öğrendim
Her ne kadar ince kesersen kes
Kestiğinin her zaman iki yüzü olacağını öğrendim
Sevdiğin kişilere sevgi dolu sözler söylemen gerektiğini
Belki bunun onu son defa görüşün olabileceğini öğrendim
Her ne kadar onu çok düşünsen de
Yine de gidebileceğini öğrendim
Kahramanların, yapılması gerekenleri ne pahasına olursa olsun,
Yapanlar olduğunu öğrendim
İnsanların seni hep hesapsız sevdiğini ama bunu nasıl gösterebileceklerini bilmediklerini öğrendim
Sinirlendiğimde gerçekten buna değse bile asla acımasız olamam gerektiğini öğrendim
Gerçek dostluğun ve gerçek aşkın aramızda uzak mesafeler olsa bile büyüdüğünü öğrendim
Birisinin seni istediğin gibi sevmemesi
Onun seni tüm benliğiyle sevmediği anlamına gelmediğini öğrendim
Bir arkadaşın ne kadar iyi olursa olsun seni üzeceğini
Ve senin yine de onu affetmen gerektiğini öğrendim
Bazen başkaları tarafından affedilmenin yetmediğini öğrendim
Kendinde affetmeyi öğrenmelisin
Kalbin ne kadar kırılmış olursa olsun,
Dünyanın senin acılarından dolayı durmayacağını öğrendim
Geçmişimiz ve durumumuzun olduğumuz kişiliği etkilediğini
Ama olmamız gerekene karşı sorumlu olduğumuzu öğrendim
İki kişinin tartışması birbirini sevmediklerini anlamına gelmediğini öğrendim
Ve tartışmadıkları zamanda sevdikleri anlamına gelmediğini
Bazen kişiliğini eylemlerin önüne koyman gerektiğini öğrendim
İki kişinin tamamen aynı olan şeylere baktıklarında bile
Farklı şeyler görebildiklerini öğrendim
Hayatlarında her zaman dürüst bir şekilde daha ileriye gitmek isteyen kişilerin
Sonuçları önemsemediklerini öğrendim
Seni doğru dürüst tanımayan kişilerin
Hayatını birkaç saat içinde değiştirebileceklerini öğrendim
Verebileceğin bir şey kalmadığında bile arkadaşın ağladığında
Ona yardım edebilecek gücü bulabildiğini öğrendim
Yazmanın konuşmak kadar duygusal gayret gerektirdiğini öğrendim
En fazla önemsediğim kişilerin, benden hep uzaklaştırıldıklarını öğrendim
İnsanları üzmeden duyarlı olarak kendi fikirlerini söylemenin
Çok zor olduğunu öğrendim
Sevmeyi
Ve sevilmeyi öğrendim
Öğrendim...

*alıntı

23 Aralık 2008 Salı

we wish you a merry christmas-song














We wish you a merry Christmas
We wish you a merry Christmas
We wish you a merry Christmas

And a happy New Year.
Glad tidings we bring
To you and your kin;
Glad tidings for Christmas
And a happy New Year!

We want some lucky cookies
We want some lucky cookies
We want some lucky cookies

Please bring it right here!
Glad tidings we bring
To you and your kin;
Glad tidings for Christmas
And a happy New Year!

We won't go until we get some
We won't go until we get some
We won't go until we get some

So bring it out here!
Glad tidings we bring
To you and your kin;
Glad tidings for Christmas
And a happy New Year!


We wish you a Merry Christmas
We wish you a Merry Christmas
We wish you a Merry Christmas

And a happy New Year.
Glad tidings we bring
To you and your kin;
Glad tidings for Christmas
And a happy New Year!

THE TWELVE DAYS OF CHRİSTMAS-SONG

On the first day of Christmas
my true love sent to me:
A Partridge in a Pear Tree

On the second day of Christmas
my true love sent to me:
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the third day of Christmas
my true love sent to me:
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the fourth day of Christmas
my true love sent to me:
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the fifth day of Christmas
my true love sent to me:
Five Golden Rings
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the sixth day of Christmas
my true love sent to me:
Six Geese a Laying
Five Golden Rings
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the seventh day of Christmas
my true love sent to me:
Seven Swans a Swimming
Six Geese a Laying
Five Golden Rings
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the eighth day of Christmas
my true love sent to me:
Eight Maids a Milking
Seven Swans a Swimming
Six Geese a Laying
Five Golden Rings
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the ninth day of Christmas
my true love sent to me:
Nine Ladies Dancing
Eight Maids a Milking
Seven Swans a Swimming
Six Geese a Laying
Five Golden Rings
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the tenth day of Christmas
my true love sent to me:
Ten Lords a Leaping
Nine Ladies Dancing
Eight Maids a Milking
Seven Swans a Swimming
Six Geese a Laying
Five Golden Rings
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the eleventh day of Christmas
my true love sent to me:
Eleven Pipers Piping
Ten Lords a Leaping
Nine Ladies Dancing
Eight Maids a Milking
Seven Swans a Swimming
Six Geese a Laying
Five Golden Rings
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

On the twelfth day of Christmas
my true love sent to me:
12 Drummers Drumming
Eleven Pipers Piping
Ten Lords a Leaping
Nine Ladies Dancing
Eight Maids a Milking
Seven Swans a Swimming
Six Geese a Laying
Five Golden Rings
Four Calling Birds
Three French Hens
Two Turtle Doves
and a Partridge in a Pear Tree

22 Aralık 2008 Pazartesi

Bir Japon masalı: Taş ustası

Bir Japon masalı: Taş ustası

Evvel zaman içinde, Mogo adında bir fakir Japon vardı. Mogo kendi halinde bir taşçı idi. Zavallıcık hayatını kazanmak için güneşin doğuşundan batışına kadar, yağmur demez, fırtına demez, güneş demez boyuna taş kırardı.
Doğrusu işi çok güçtü ama yine de Mogo'nun pek o kadar hayatından şikâyetçi olmaması lâzımdı. Çünkü babası, büyükbabası hep taşçıydılar. Daha iyi bir hayat görmeyen Mogo da taşçılığı seve seve yapmalıydı. Mogo, genç ve iri yapılıydı, hastalık nedir bilmezdi, sabahtan akşama kadar çalışması, karnını doyuracak kadar pirinç almasına yetiyordu.
Bu yüzden birçok arkadaşı onu kıskanıyorlardı bile. Çünkü Mogo çalışma zamanında çalışıyor, dinlenme zamanı gelince de babasından kalma evine çekilip, dünyanın bütün kötülüklerine arkasını dönerek rahatına bakıyordu.
Bütün bunlara rağmen Mogo hayatından memnun değildi. Zenginlik ve büyüklük sevdası içini kemiriyor, zaman zaman bir asilzade olarak doğmadığına üzülüyordu. Bütün boş zamanlarında kendi kendine halinden şikâyet eder, kendisini daha iyi bir seviyeye ulaştırması için Tanrı'ya yalvarırdı. Bu hal bir gün değil, beş gün değil, aylarca, yıllarca devam etti. Tanrı, Mogo'nun hangi seviyeye gelirse gelsin, daima daha ötesini isteyecek bir yaratılışta olduğunu biliyordu. Bununla beraber ona ders vermek için bütün isteklerini yerine getirmeye karar verdi.
Yine sıcak bir gündü. Mogo yolun kenarında, kan ter içinde taş kırıyordu. Bir ara yoruldu ve kazmasının sapına dayanarak dinlenmeye başladı. O sırada yolun öbür ucundan bir toz bulutu yükseldi. Aynı zamanda kulağına sürekli gürültüler gelmeye başladı.
Toz bulutu yaklaştığı zaman, Mogo, tozların arasında son derece süslü üniformalar giyinmiş süvariler görmeye başladı. Birçok süvarinin arasında ise her tarafı altın, gümüş ve kıymetli taşlarla işlemeli bir tahtırevan geliyordu. Tahtırevanda bir prens vardı. Mogo artık dayanamadı:
-Ey Tanrım, neden ben de bir prens değilim, diye söylendi.
Bunun üzerine Tanrı:
- Peki, dedi, madem ki prens olmak istiyorsun, o halde ol!
Mogo daha ne olduğunu anlamadan kendisini prens haline gelmiş buldu. Sayısız uşakları, askerleri, atları, arabaları, sarayı ve pırıl pırıl işlemeli bir sürü elbisesi vardı. Ama onun asıl hoşuna giden şey, ahalinin kendisine gösterdiği hürmetti. Sokağa çıktığı zaman herkes karşısında iki büklüm eğiliyor, hele eski arkadaşları onu görünce yerlere kapanıyorlardı. Bunlardan çok hoşlandığı için Mogo her gün sokağa çıkıyordu.
Bu hal uzun müddet Mogo'yu eğlendirdi. Fakat aradan zaman geçince yine düşünmeye başladı. Dünyada kendisinden üstün durumda bulunan birçok prens, birçok kral ve en nihayet de kendi imparatorları Mikado vardı. Düşündü ki, Mikado bile olsa kendisinden üstün başka bir şey daima mevcut olacaktır. Bunun üzerine güneşin, her şeyden üstün olduğu aklına geldi. Şüphesiz ki o, bütün kralların, Mikado'nun, her şeyin üstündeydi. Dünyayı ısıtan, hayat veren tek varlık güneşti. O halde en iyisi güneş olmaktı. Mogo böyle düşününce:
- Ey Tanrım, dedi, beni prens yapacağına güneş yapsan olmaz mıydı?
- Güneş mi olmak istiyorsun, dedi Tanrı, öyleyse ol!
Ve Mogo bir anda güneş oldu.
Doğrusu gökyüzündeki saltanatının keyfine diyecek yoktu. Dünyaya istediği gibi sıcaklık dağıtıyor, ekinleri, meyvaları olgunlaştırıyor, insanları ısıtıyordu. Mogo aylarca güneş olmanın keyfini sürdü, sonra günlerden bir gün, uzaklarda bir siyah nokta gördü. Bu nokta gitgide büyüdü büyüdü ve simsiyah bir leke gibi kendi ışıklarını önlemeye başladı. Bu, buluttu. Mogo ne yaptıysa onu yenemedi. Nihayet bulutlar güneşin her tarafını kapladı ve şiddetli bir fırtına başladı. Bunun üzerine Mogo:
- Ey Tanrım, diye bağırdı, bulut güneşten daha kuvvetli, ben bulut olmak istiyorum.
Tanrı kısaca:
- Ol! dedi.
Ve Mogo bulut oldu.
Güneşten daha kuvvetli olmak demek artık kâinatta her şeyin üstünde olmak demekti. Bunu düşünmek zavallı Mogo'yu büsbütün deli etti. Sevincinden ne yapacağını bilemiyordu. Mogo, güneşi istediği zaman ve istediği yerde kapatabildiği için bunun tadını bol bol çıkarmak istedi. Tarihin hiçbir devrinde Japonya o kadar fırtına, o kadar tayfun ve kasırga görmemişti. Kara ve denizdeki felâketlerin haddi hesabı yoktu. Ama Mogo bütün bunları güneşe karşı kazanılmış bir zafer sayıyor ve gittikçe zulmünü arttırıyordu.
Bu sırada bir gün, Mogo gökyüzünde dolaşıp dururken okyanusun kıyısında âbide gibi dikilmiş muazzam bir kayalık gördü. Granit bir sütun olan kayalığın binlerce seneden beri mevcut olduğu ve tabiatın her türlü olayına göğüs gerip hiçbirinden müteessir olmadığı aşikârdı. Zamanın ve tabiatın bütün tesirlerine karşı koyan bu muazzam kayalık, nihayet Mogo'nun gözüne çarpmıştı. Mogo onun bu haşmetli halini görünce ne yapıp yapıp yerinden sökmeyi ve denize fırlatarak dalgaların arasında yok etmeyi kararlaştırdı.
Çıkan fırtınada sade gök değil, yer de karmakarışık oldu. Kayanın kıyısında bulunduğu denizde dağlar gibi dalgalar yükseliyor, fakat bütün dalgalar granit kayanın eteklerine çarptığı zaman parçalanıp kayboluyordu. Fırtına üç gün üç gece devam etti. Fırtınanın arkasından şiddetli bir kasırga, onun arkasından bir siklon çıktı. Artık evler yıkılıyor, ağaçlar kökünden çıkıyor, nehirler taşıyordu. Ama aradan bir hafta geçip de fırtına dindiği zaman, kayanın yine eski haliyle, okyanusun kıyısında durduğunu gördü.
Mogo hırsından küplere biniyordu. Demek ki bu kaya kendisinden daha kuvvetliydi. Hırsla:
- Tanrım, diye bağırdı, kaya benden daha kuvvetli, ben kaya olmak istiyorum.
- Ol! dedi Tanrı.
Ve Mogo okyanusun kıyısında muazzam bir kaya haline geldi. Artık ona ne güneş, ne bulut, ne fırtına hiçbir şey tesir etmiyordu. Artık kâinattaki bütün varlıkların üstündeydi.
Bir sabah, bir tarafını bir şey sokmuş gibi bir acıyla uyandı. Evet, hakikaten bir yerine bir şey batıyor gibiydi. Sonra vücudundan bir parça et koparmışlar gibi bir acı duydu. Sonra kendisine vurduklarını hissetti. Evet, muntazam aralıklarla durmadan vuruyor, vuruyorlardı. Her vuruşta aynı acıyı duyuyor, her vuruşta vücudundan bir şeyler kopmuş gibi oluyordu. Bu hal saatlerce devam etti, Mogo saatlerce tahammül etti, sesini çıkarmadı ama sonra öyle bir an geldi ki birden kuvveti kesilir gibi oldu, yerinde sallanmaya başladığını farketti. Bunun üzerine:
- Tanrım, diye bağırdı. Bana kayadan daha kuvvetli biri hücum ediyor. Ben o olmak istiyorum.
Tanrı:
- Ol! dedi.
Ve Mogo tekrar taşçı oldu.

********************************************************
Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku! Francis Bacon
********************************************************

19 Aralık 2008 Cuma

Önemli linkler

Önemli linkler

e-Türkiye: https://www.turkiye.gov.tr/
e-Devlet: http://www.icisleri.gov.tr/_Icisleri/Web/Gozlem2.aspx?sayfaN...
e-Fatura: http://www.efatura.gov.tr

e-Mevzuat: http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/
Resmi Gazete: http://rega.basbakanlik.gov.tr/
e-Kütüphane (Devlet arşivleri): http://www.devletarsivleri.gov.tr/dokumantasyon/
e-Arşiv (Devlet arşivleri): http://www.devletarsivleri.gov.tr/katalog/
İnternet vergi dairesi: http://www.gib.gov.tr/

29 Kasım 2008 Cumartesi

ekonomi bilmecesi-timur selçuk

ekonomi tıkırında
ekonomi tıkırında
kriz var, kriz var bunalim var
ekonomi tıkırında

işveren zor durumda
işçiyi bağrına basar
reva mı bu efendim
bunalım bundan doğar

ekonomi tıkırında
ekonomi tıkırında
kriz var, kriz var bunalim var

demek ki ne yapmalı
paradan at bir sıfır
artsın öyle fiyatlar
işçi fazla at gitsin

ekonomi tıkırında
ekonomi tıkırında
kriz var, kriz var bunalim var

işsizlik pahalılık
konjonktür enflasyon
milletçe fedakarlık
kriz bunalım derken
bilançoya bir baktık:
bu yil iki misli kar
hayret şu işe bak sen
nerden geldi bu karlar
kime gitti bu karlar

ekonomi tıkırında
ekonomi tıkırında
kriz var, kriz var bunalim var

kime gitti bu karlar
aman kimse sormasın
kim kazandı bu işten
aman kimse duymasın

ekonomi tıkırında
ekonomi tıkırında
oyna vatandaş oyna
ekonomi tıkırında
ekonomi tıkırında
kriz var, kriz var bunalim var...

18 Kasım 2008 Salı

Mevlana'nın 7 Öğüdü:

Mevlana'nın 7 Öğüdü:

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol

Şevkat ve merhamette güneş gibi ol

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol

Hoşgörürlükte deniz gibi ol

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol

16 Kasım 2008 Pazar

A N T İ K A C I L A R:

A N T İ K A C I L A R:

A Antik
A Gallery
A.B. Antiques
Abdullah Antik
Abdül Antik
Acar Değirmen
Acarsoy Ticaret
Adem Baba Antikacı
Adnan Faruk Bergamalıoğlu
Aktuna Antika Ltd. Şti.
Al Antik
Alataş Antika
Ali Erdoğan
Altın Varak İşleri
American Garrage Dizayn
Anadolu Antik Mobilya Dekorasyon
Anatolia Antika ve Sanat Evi
Angı Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Anı Antik
Ankara Antikacılık
Ankuva Antik Mob.
Anticgift
Antik 28 Sanayi
Antik B
Antik Borsa
Antik Dekor
Antik Eski Dekoratif Aksesuar
Antik Evkur
Antik Gülay Ündüz
Antik Koçak
Antik Konak
Antik Loca
Antik Mobilya
Antik Pazar
Antik Shop
Antik Vitrin
Antika Ankara
Antika Mobilya Dekorasyon
Antika Sanat Evi
Antika ve Dekorasyon
Antika ve Sanat Galerisi
Antika Verso
Antikacı
Antikacı - Atölye
Antikacı Ali
Antikacı Alper Tunca
Antikacı Hasan
Antikacı Hülya Onat
Antikacı Yalçın
Antikacı Ziya
Antikahane
Antikarnas
Antik'er
Antikhane
Antikname
Antique 23
Antique Halı - Şube1
Arazaman Antique
Arslan Can Mobilya
Art/Antik
As Antik
Asım Dikmen
Asiye Yılmaz Antik
Aslanlı Antik
Asya Antik
Asya Pasifik Sanat Eserleri Yatırım Tic. Aş
Atalardan Günümüze Antik Turistik Eşyalar
Atmalıoğlu Halı
Atrıum 1
Atrıum 2
Ayazma Antika ( Cemal Saadettin Davran )
Azizoğlu Antik
Babil Antik
Bagü Antika
Bakırcı İhsan Geredeli
Banu Antik
Barok Antik
Başaran Antik
Başkent Antika Eşya Paz. Ltd. Şti.
Baykuşlarve Diğerleri
Bazaar Antique
Bebek Ye Old Curio Shoppe Antik
Beberoğlu Ticaret
Bedesten Antik
Bedriye Kazancıgil Antik
Benli Ticaret
Berze Antik Dekorasyon
Bican Antika
Bilge Antik
Bizim Eskici
Bodrum Antik Dükkan
Bor Antik Altın Yaldız Atölyesi
Bordo Tic. Ltd. Şti
Burak Nümismatik
Burkay Antik
Bursa Antik
C.n.t. Antika Nakliyat Tekstil Sanayi Ltd. Şti.
Calligart
Can Antik
Can Jewelery
Can Shop
Cavit Antik
Cem Üsküp Kullanılmış Eşya Ve Hediyelik Eşya Tic.
Cengiz Bakırcılık
Ceviz Antik
Ceyhan Collection
Cezayir Antika Sanat Evi
Cihan Antika
Cihangir Antik
Corç Ferforje Antik Dekorasyon Tasarım Uygulama
Çakır Antik
Çalıkuşu Döşeme Ve Antika Cila
Çerçi Antika
Çetinkaya Evkur Spot
Çisil Antik
Çukurcuma Bit Pazarı
Define Antik
Dekor Antik
Delta Antıques
Dem Antika & Sanat
Depot & Atelıer
Dergah Hediyelik Eşya
Dirim Antik
Dizayn ve Dekorasyon Antika
Doğan Kolleksiyon
Doğruer Ticaret
Doğuş Antik
Düven Antik Dek.- Merkez
Düven Antik Dek.- Şube
Efemera Antika
Ekrem Kuyumcu Tamircisi ve Antik
Ekrem Torun Antika
Emin Ticaret
Ender Kayan Antik
Ender Kayan Antika ve Klasik Eşya
Eray Antik
Erdoğan Ticaret
Erfe Mobilya
Erkul Pul-Para-Antika Galerisi
Erros Antika
Ersari Antika
Ersin Olcay Antik
Eski Antikacı
Eski Eserler Antika Bakım
Eski Moda
Eski Yeni Eşya
Eskici
Evvel Zaman Gümüş ve Antika
Ezgi Gümüş Takı Tasarım ve Antika
Ezgi Gümüş Takı ve Antika
F & A Antik
Fahri Çakır Mobil Antik
Fatih Ticaret
Ferda Kemal Antik-Sanat
Ferhat Ticaret
Fırat Antik
Filiz Antik Mobilya
Fine Antik
Furkan Antik
Galeri Alfa Ltd. Şti.
Galeri Antik
Galeri Çankaya
Galeri N-N Antika Dekorasyon
Galeri Rönesans
Galip Bülent Dönmez
Gold Dizayn
Göksal Antik
Gönen Antik
Gusto Sanatsal Mamuller San. Tic. Ltd. Şti.
Güher Antik
Gül & Nevin Antique
Gültekin Antik
Günal Mobilya
Günay Mobilya
Günbeyi El Sanatları
Gündüz Cangir Antika
Güner Antika Ve Eski Eşya Pazarlama
Gürtaş Hediyelik - Merkez
Gürtaş Hediyelik - Şube 1
Halil & Ali Gümüş
Han Antika
Harput Antik
Haydar Karaman Antikacılık
Helen Antik
Hikmet Pınar
Hitit Antik
Horhor Antik Sanat
Horhor Antikacılar Çarşısı
Hülya Sabuncu
Itkıb Müzayede Işletmeleri
İda Dekoratif Antika
İdol Antik Cafe - Şube
İkizler Antik
İltem Antik Sahaf
İlyada Antik
İmbat Sahaf
İpek Gümüş
İrem Gümüş
İskender Antik
İskender Antika
İsmet Antik
İtkib Müzayede İşletmeleri A.Ş.
Kadem Spot
Kadıköylü Antik
Kağıt Fener
Kalde
Kale Bakır Ltd. Şti.
Kapadokya Antik
Kayseri Ticaret Spot
Keramosege
Keskiner Antika Eşya San. Tic. Ltd. Şti.
Kevser Antik Sarayı
Kıvırcık Usta - Merkez
Kıvırcık Usta Antika - Cilahane
Kıvırcık Usta Antika & Dekorasyon
Kıvırcık Usta Antika Dekorasyon
Kibele Old Bazaar
Klasik Antik
Klasik Dekorasyon
Klasik Eşya Aksesuar
Koc Antik Mobilya Aksesuar
Koçer Ticaret
Koçoğlu Antik
Koçyiğit Ticaret
Koleksiyud
Koza Turistik Antik Aydınlatma & Hediyelik Eşya İmalatı
Kökcüoğlu Nostalji
Köşk Antik
Kuğulu Gümüş
Kup Dünyası - Yıldız İç Ve Dış Tic.
Lal Antik
Lambacı
Leblebicioğlu Halı & Kilim
Librairie De Tera Beyoğlu Kitapçılık San.Tic. Ltd. Şti. (Müzayede)
Lort Antik
Mahogany Antik
Maya Hediyelik Eşya
Mazak Antik
Mazi Antik Evi
Medsan Antika Eşya
Mehmet Mütit Erel
Mehmet Ziya Özdemir Antika
Merhaba Antik Möble
Meridyen Dünya Sanatları Dış Ticaret Ltd. Şti.
Merih Uman Antik
Merkez Spot 2.El Eşya Fuarı
Mer-Yin-Met-Liz Antik
Mıstık
Minyatür
Muhlis Günbattı
Mustafa Acarsoy Beyaz Eşya
My Antik Shop
N & B Antik
Nadir Mücevherat
Naftalin Sanat
Nar Çerçeve-Galeri Kalem Güzeli
Neco Antik
Nevzat Tarı
Nika Müzayede
Nilgün Abla / Eskici
Nino's Antiques
Nişantaşı Müzayede
Nostalji Antik
Nuket Antika Eşya
Nur Antik Aksesuar
Nur Antik İç Mimari
Old Portobello
Omar Hediyelik Eşya
Onur Soysalan Koleksiyon Danışmanı
Orhan Antik
Ortadoğu Antik
Ory & Ady Eski
Osman Gürsoy Antique
Osmanlı Antik
Özaltın Antik
Özbeks Antika Eşya Müzayedecilik ve Tur. İşl.
Özçelik Antikacılık Bakım ve Gıda
Özevkur - Şube
Özmen Antik
Özol Ticaret - Merkez
Öztürkler Antik
Öztürkler Antika ve Halı Eksperi
Pakiş Mobilya

3 Kasım 2008 Pazartesi

18. İstanbul Sanat Fuarı/ARTİST 2008



18. İstanbul Sanat Fuarı Açıldı

TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tarafından TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi-Büyükçekmece’de 1-9 Kasım 2008 tarihleri arasında düzenlenen 18. İstanbul Sanat Fuarı/ARTİST 2008; TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen 27. İstanbul Kitap Fuarı ile eş zamanlı olarak 1 Kasım 2008 Cumartesi günü saat 12.00’da T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay ve
18. İstanbul Sanat Fuarı Onur Sanatçısı Sayın Mehmet Aksoy tarafından açıldı.

http://www.istanbulsanatfuari.com.

27. İstanbul Kitap Fuarı



İstanbul Kitap Fuarı Açıldı-1 kasım 2008


TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi-Büyükçekmece’de, 1-9 Kasım 2008 tarihleri arasında düzenlenecek olan 27. İstanbul Kitap Fuarı 1 Kasım 2008 Cumartesi günü saat 12.00’da, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tarafından gerçekleştirilen 18. İstanbul Sanat Fuarı ile eş zamanlı olarak T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay, 27. İstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı Sayın Füruzan, TÜYAP Kitap Fuarları Danışma Kurulu Başkanı Sayın Doğan Hızlan, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Sayın Çetin Tüzüner ve 18. İstanbul Sanat Fuarı Onur Sanatçısı Sayın Mehmet Aksoy tarafından açıldı.

Bu sene “1968: 40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra” temasıyla düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı’na yaklaşık 550 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılacak; panel, söyleşi, konser, şiir-dinletileri ve çocuk etkinlikleri gibi 282 kültür etkinliğinde ve imza günlerinde 750 yazar okurlarıyla buluşacaktır.


Onur Yazarı: Füruzan
27. İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı Füruzan, fuar süresince çeşitli etkinliklerde okurlarıyla bir araya gelecek. Ödül töreni ise 3 Kasım 2008 Pazartesi akşamı TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi/Interexpo Salonu’nda düzenlenecektir. Fuar süresince Füruzan’ın yaşamından kesitlerden oluşan ve tasarımını Sadık Karamustafa’nın yaptığı Onur Yazarı Sergisi “Füruzan Diye Bir Öykü” üst kat fuayede yer alacaktır.


68 Hareketinin Önemli İsimlerinden Tarıq Ali İstanbul Kitap Fuarı’nda
Fuara 68 hareketinin önemli aktivistlerinden yazar Tarıq Ali konuk olarak gelecek ve 2 Kasım 2008 Pazar günü “Avrupa’da 68 Hareketi” konulu panele konuşmacı olarak katılacaktır. Okurlarıyla bir araya gelecek olan Tarıq Ali Londra’da yaşıyor ve tarihçi kimliğinin yanı sıra New Left Review dergisinin editörlüğünü de yürütüyor.
Tema çerçevesinde gelecek bir diğer konuk ise Mark Kurlansky. Amerikalı gazeteci-yazar Kurlansky ilk kez İstanbul Kitap Fuarı’nın konuğu olarak geliyor. 68’in 40. yılı nedeniyle fuarın konuğu olan Mark Kurlansky, 1 Kasım 2008 Cumartesi günü “1968: 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra” panelinde okurlarıyla buluşacaktır.

Tema kapsamında fuarın diğer önemli ismi ise Che Guevara üzerine yazdığı kitaplarla ve çektiği belgesel filmlerle tanınan Küba’lı yazar Froilan Gonzalez’tir. Gonzalez’in Che Guevara üzerine yazdığı 10’dan fazla kitabı bulunmaktadır.
Latin Amerika’dan fuara gelecek bir diğer önemli isim ise, bu sene ilk kez fuara katılan Venezüella’lı yazar Luis Britto Garcia’dır. Garcia, Venezüella edebiyatı üzerine çalışmalarda bulunuyor ve fuarda bu konuda bir panele konuşmacı olarak katılacak.
Fuarın diğer konukları; Dürzi kökenli, Arapça yazan ve Filistin-İsrail barışında çok etkin bir rol oynayan Filistinli şairler Moaen Shalabia, Naim Aradiy, Agi Mishol, Hava Pimhas Cohen, Mageed Asakly; S. Fischer Vakfı’nın konuğu olarak Almanya’dan Thomas Brüssig, Thomas Glavinic ;Avusturya’dan Dimitre Dinev; Romanya’dan Nicolae Breban, Aura Christi ve İngiltere’den çocuk kitabı yazarı Ian Beck fuarın bu seneki konukları arasındadır.


Fuar’ın yabancı katılımcıları
27. İstanbul Kitap Fuarı bu sene ilk kez Rusya ve Venezüella’dan yayıncılar ve Yayıncılar Birliği temsilcilerini ağırlarken fuarın diğer katılımcıları arasında Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Ermenistan, Hindistan, İtalya, İngiltere, İspanya, İsveç, İran, Kosova, Küba, Letonya, Makedonya, Polonya, Romanya ve Yunanistan’dan yayınevleri bulunuyor.


TÜYAP Arkeoloji’ye Destek Veriyor-Arkeoloji Sanat Yayınları’nın 30. Yaşını Kutluyor!
1978 yılında ülkemizin arkeoloji alanındaki ilk popüler dergisi Arkeoloji ve Sanat'ı çıkarmakla yola çıkan yayınevi bugüne kadar yayınladığı kitaplarla da Türkiye'nin zengin kültür mirasını, tarihi eserlerini arkeolojik zenginliklerini konu alan çok sayıda eseri kültürümüze kazandırdı. Arkeoloji ve Sanat'ın "toprağın altından kağıdın üzerine" 30 yıllık yayın serüveninin ürünleri yeni çıkan dergi ve kitaplarla birlikte Tüyap'taki standlarında okuyucularla buluşacak. TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş., Arkeoloji Sanat Yayınları’nın 8 Kasım 2008 Cumartesi günü fuar kapsamında gerçekleşecek 30. Yıl Kutlaması’na ev sahipliği yapacak.


Fuar’ın Sergileri
Fuarda Onur Yazarı sergisinin yanı sıra, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından Türk Kitap Sanatları örneklerinden oluşan “Geleneksel Türk Kitap Sanatları: Bugünün Ustaları’’; Bergama Yortanlı Kurtarma Derneği tarafından düzenlenen “Üç Sessiz Çığlık: Allianoi, Hasankeyf, Zeugma’’; Kamil Koç-Yolculuk dergisi tarafından düzenlenen “Anadolu’da Tarihe, Kültüre, Doğaya, İnsana Yolculuk’’ başlıklı fotoğraf sergisi 6. salon içinde gerçekleştirilecektir.


İstanbul Kitap Fuarı, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tarafından düzenlenen 18. İstanbul Sanat Fuarı/ARTİST 2008 ile eş zamanlıgerçekleştirilecektir. Öğrenci, öğretmen ve emeklilere ücretsiz olan fuar giriş bedeli 5 YTL’dir. Fuarlar, 1-8 Kasım 2008 tarihleri arasında 11.00-20.00 saatleri, kapanış günü 9 Kasım 2008 tarihinde ise 11.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

Güncel Etkinlik Programı ve İmza Günleri İçin: www.istanbulkitapfuari.com

http://www.istanbulkitapfuari.com/

19 Ekim 2008 Pazar

SU....

SU....
kendine sırdaş arıyordu
Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta.
Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.


Sonra göle gitti SU..
Ona anlattı derdini.
Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp,
dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için,
zaman zaman taşıyordu göl ve suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu.*

Sonra nehre verdi SU sırrını.
Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti.
Dereye verdi.
Dere biraz daha yavaş olsada nehirden,
o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze..
Çağlayanlar, şelaleler,akarsular..
Hepsi kayboluyordu bir anda.

Sonra bir gün SU takip etti dereyi.
Dereye, okyanusa kavuşunca farketti SU,
bütün sırlarının akarsularla,
çağlayanlarla, ırmaklarla...
okyanusa taşındığını.

Karar verdi SU...
Sırrını okyanusa verecekti.
Öyle de yaptı zaten.
Tüm sırlarını okyanusa verdi.
Artık SUyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu.
Ne taştı okyanus,
ne bir başkasına taşıdı SUyun sırrını,
ne de kurudu....

Geçen karşılaştık SUyla.
Bir bardaktaydı.
Suskundu.
Çok uğraştım konuşturamadım.
Ben, tam giderken ''Dur!'' dedi SU..
Durdum!

Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!

Taşıyamazlar,
kaldıramazlar senin yükünü,
canını yakarlar,
utandırırlar....''
dedi.

*alıntı..

Socrates ve Üç Filtre...

Eski Yunanda , Socrates bilgiyi saklamasi sebebiyle saygideger bir ün yapmıştı.
Bir gün bir tanidik, büyük filozofa rastladi ve dedi ki;
- Arkadasinla ilgili ne duydugumu biliyor musun ?
- Bir dakika bekle, diye cevap verdi Socrates.
Bana bir sey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.
Buna Üçlü Filtre Testi deniyor.

- Üçlü Filtre?
- Dogru,diye devam etti Socrates.
Benimle arkadasim hakkinda konusmaya baslamadan önce,
bir süre durup ne söyleyecegini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir.
Bu ona 3 filtre testi dememin sebebi.

Birinci filtre,:
Gerçek Filtresi Bana birazdan söyleyecegin seyin tam anlamiyla gerçek oldugundan emin misin?
- Hayır, dedi adam.Aslinda bunu sadece duydum ve ....
- Tamam, dedi Socrates.
Öyleyse, sen bunun gerçekten dogru olup olmadigini bilmiyorsun.

Simdi ikinci filtreyi deneyelim,:
Iyilik Filtresini. Arkadasim hakkinda bana söylemek üzere oldugun sey iyi bir sey mi ?
- Hayir, tam tersi...
- Öyleyse,diye devam etti Socrates, onun hakkinda bana kötü birsey söylemek istiyorsun
ve bunun dogru oldugundan emin degilsin.
Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldi;

Yararlilik Filtresi. Bana arkadasim hakkinda söyleyecegin sey benim isime yarar mi ?
- Hayir , gerçekten degil.
- Iyi diye tamamladi Socrates,
eger bana söyleyecegin sey dogru degilse, iyi degilse ve ise yarar,
faydalı degilse bana niye söyleyesin ki ?
*alıntı..

Kırlangıç hikayesi çok güzel bir öykü ..

Kırlangıç hikayesi çok güzel bir öykü,herkesin içinde kendinden birşeyler bulabileceği bir yazi:

Dişi kırlangıcın biri, adamın birine aşık olmuş. Adamın evinin
penceresinin
önüne gelip, bütün cesaretini toplamış, tüylerini şöyle bir
kabartmış,
güzel göründüğüne inanmış ve küçük gagasıyla cama birkaç
kez tık..lamış.
Adam oldukça meşgulmüş, içeride kendi işleriyle
uğraşıyormuş.
Tıklama sesini duyunca kafasını çevirip cama bakmış.
Onu işinden alıkoyanın bir kuş olduğunu görünce görünce
şaşırmış..!!! Bir
kırlangıç...!
Heyacanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, derin
bir nefes almış,
gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış.
-'Seni seviyorum.
Nedenini nasılını sorma.
Uzun zamandır seni izliyorum.
Bugün cesaret edebildim konuşmaya.
Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al.'
Senin yanında yaşayayım.'
Adam birden sinirlenmiş:
-'Yok daha neler? durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi?
mümkün değil,
alamam, üstelik bir kuş bir insana aşık olabilirmi? insanla
arkadaş
olabilir mi? '
Kırlangıç çok mahçup olmuş.
Başını önüne eğmiş, ama pes etmemiş,
Bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha
şansını
denemiş:
-'Lütfen dinle beni, al beni içeri!
Ben sana dost olurum, hiç canını sıkmam.
Adam kararlı, adam ısrarlı:
-'Benim kimseye ihtiyacım yok.
Seni içeri alamam, hem işim gücüm var benim, git başımdan.'
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine
gelmiş:
-'Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda.
Aç şu pencereyi al beni içeri.
Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.
Çünkü ben ancak sıcakta yaşayabilirim.
Pişman olmazsın inan, seni eğlendiririm.
Birlikte yemek yeriz, hem bak sen de yalnızsın
yanlızlığını da paylaşırım'
Bazıları gerçekleri duymayı sevmez.
Adam da yalnızlığından bahsedilmesine içerlemiş.
Çok sinirlenmiş:
-'Ben yalnızlığımdan memnunum' diye hırsla cevap vermiş.
Kırlangıcın sevgiyle dolu minik kalbinin ne kadar kırılacağını
hiç
düşünmeden hoyratça, kabaca kuştan kendisini rahat bırakmasını
istemiş,
hatta kovmuş.
Küçük kuş son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca,
başını önüne eğmiş,
çekip gitmiş.
Aradan bir hayli zaman geçmiş.
Adam, önceleri düşünmemeye çalışsa da, son zamanlarda
kırlangıç sık sık
aklına takılır olmuş ve sonunda kendi kendine itiraf etmiş:
-'Galiba ben aptallık ettim!
Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim.
Niye onun teklifini kabul etmedim ki?
Şimdi böyle bir başıma oturacağıma , keyifle güzel vakit
geçirirdik
birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.
Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş.
Havalar ısınmaya başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir.
Ben de onu içeri alır, yalnızlığımı paylaşır, arkadaşlık
dostluk ederim.
Güzel mutlu günlerimiz olur.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş.
Gözü yollardaymış.
Havalar ısınmış, yaz başlamış, başka kırlangıçlar gelmiş.
Ama......
Onun ki hiç görünmemiş.
Yaz sonuna kadar pencereyi hiç kapatmamış ama nafile.
Kırlangıç yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış.
Sonunda akıl sormak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış.
Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
'Kırlangıçların ömrü 6 aydır'
-'................!!!'
*
Hayatta bazı fırsatlar vardır.
sadece bir kez elinize geçer.
Değerlendiremezseniz uçup gider.
Ve elinize bir fırsat daha geçmez.
*
Hayatta bazı insanlar vardır.
Sadece bir kez karşınıza çıkar.
Değerini bilmezseniz kaçıp gider
Ve asla geri dönmez.
*
Dikkatli olun...
Farkında olun...
Ve bir düşünün bakalım!
Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?

*alıntı..

HERŞEYİ BİLMEK İYİ Mİ....

Adamın biri Musa Aleyhisselâm'a:
— Ya Musa, ben bütün hayvanların dilinden anlamak istiyorum.
Tur'u Sina'ya gittiğin zaman Allah'tan iste de benim duamı kabul etsin, diyordu.
Musa Peygamber:
— Her şeyi bilmek iyi olmaz. Senin hayvanların dilinden anlamaman daha iyidir.
Bu sevdadan vazgeç, dediyse de, adam illâ öğrenmek istiyordu.

Bir gün Musa Aleyhisselâm Tur'a çıktığı zaman Cenab-ı Allah Musa
Aleyhisselâm'a:
— «Ya Musa! O kulumun duasını kabul ettim, bundan sonra bütün hayvanların dilinden anlayacak.
Yalnız her şeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz.» buyurmuştu.
Musa Aleyhisselâm, Tur'u Sina'dan geldikten sonra durumu bildirip her şeyle fazla ilgilenmemesini söyledi.
Kendisine selâhiyet verilen adam, akşam ahıra hayvanlarını yemlemeye girmişti.
Orada eşekle öküzün konuşmalarına şâhid oldu.
Onlar aralarında şöyle konuşuyorlardı:
Öküz:
— Yahu eşek kardeş, senin işin ne iyi, bana yazın rahat yok, kışın rahat yok.
Sabah olacak çifte koşacaklar, ama sense akşama kadar rahat gezeceksin, diyordu.
Eşeğin öküze nasihati şöyle oldu:
— Bunlar hep senin ahmaklığından… Sen sabah olunca hasta numarası yaparsın,
akşamdan sahibimizin döktüğü yemi bile yemezsin.
O da sabahleyin seni bu haliyle görünce çifte koşmaktan vazgeçer ve birkaç gün olsun istirahat etmiş
olursun, dedi.
Bu sözler öküzün hoşuna gitmişti.
Hakikaten yem yemedi ve öyle aç karnına sabaha kadar yattı.
Eşek ise öküzün yemlerini bile kendisi yemişti.
Tabii bunların bu konuşmalarını sahibi duymuş ve gülerek ahırdan çıkmıştı.
Sabah oldu, adam ahıra girdi ki, öküz aç.
Kalkması için birkaç tekme vurdu ise de öküz hastalanmıştı.
Adam:
— Bu sefer de onun yerine eşeği koşalım, diyerek aldı tarlaya götürdü
Akşama kadar eşekle çift sürdü.
Eşeğin emdiği süt burnundan gelmişti.
Akşam eve geldiği zaman öküz rahat rahat geviş getiriyor kendi kendine hakikaten bu iyi bir numara oldu diyordu.
Eşek bu işin çekilemeyecek gibi olduğunu görünce öküze başka yoldan akıl verip kurtulmak istedi:
-Öküz kardeş, sen böyle yatarsan sahibimiz seni satacak.
Bu gün tarlada beni gören köylüler sordular.
O da, zaten tembel bir öküzdü, şimdi de hasta oldu.
Yarın kasaba vereceğim, dedi. Eğer yarın' da böyle yaparsan kendini bıçağın altında bil,
diyerek sabahleyen çifte gitmekten kurtuldu.
Adam bunların bu konuşmalarını dinledikçe kendi kendine gülüyor ve:
- Gördün mü ne kadar iyi bir şeymiş hayvanların dilinden anlamak, diyordu.
Ertesi sabah horozla köpeğin konuşmalarına şahit oldu.
Horoz:
-Yarın efendinin, öküzü ölecek. Sana müjdem var.
İyi bir ziyafet olacak senin için, diyordu.
Adam bunu duyar duymaz hemen pazara götürüp öküzünü sattı ve zarardan kurtuldu.
İkinci gün oldu, köpek horoza:
- Niye yalan söyledin? Hani ziyafet? Adam öküzü sattı kurtuldu, dediğinde,
bu sefer horoz:
-Hiç merak etme! Öküzü sattı ama, yarın kölesi ölecek ve onun hayrına mutlaka bir yemek yedirirler.
Sen de artıklarından istifade etsen yeter, dedi.
Adam bunu da duymuştu. Hemen pazara çıkarıp kölesini de sattı.
Köpek gene ziyafete erişememişti. Horoza:
-Beni ne kandırıp duruyorsun? diye çıkıştı.
Horoz:
-Ben yalan söylemem… Ziyafet var dediysem vardır.
Efendimiz öküz ve köleyi satarak zarardan kurtuldu ama, yarın kendisi ölecek, işte o zaman
ziyafetin büyüğü olacak, dedi.
Adam horozdan bunları duyunca etekleri tutuştu.
Ne yapacağını şaşırdı ve doğru Hazreti Musa'nın huzuruna çıkıp durumu anlattı:
-Hakikaten ben yarın ölecek miyim?
Bunun bir çaresi yok mu? diye yalvarmaya başladı.
Musa Aleyhisselâm:
-Ben sana demedim mi? Her şeye ehemmiyet vermeyeceksin diye…
Eğer sen öküzü satmasaydın, o ölecek ve belâ atlatılmış olacaktı.
Ama sen onları satmakla başkalarının zarar etmesini istedin.
Kendi menfaatini düşünüp başkalarını kendisi gibi hesap etmeyenin hali budur, dedi.
*alıntı..

40.ODA...

Ne kadarınız gerçek sizin,
kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
kilitler altında sakladığınız gerçek
duygularınızla,
gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor
hayatınıza,
söylenmeyen neler var kuytularda,
hani kendinizden bile sakladığınız,
bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da
ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz
içinizde...???


Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
Sevip de söyleyemediğiniz,
özleyip de açıklayamadığınız
ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize
gömdüğünüz oluyor mu,
korkaklıklar var mı,
kalleşlikler var mı,
yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi
bekliyor...???

Göründüğünüz insan mısınız siz,
yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur
içinizde
ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi
taşıyorsunuz?
Derununuzda neler saklıyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,
yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,
gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı
saklıyorsunuz,
açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?
Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
Tanrıyı mı kırmaya uğraşıyorsunuz?

Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz
yoksa...???
Uzun bir yolculuğa çıkar gibi
duygularınızla düşüncelerinizi denklere
sarıp da içlerinizde bir yerlere mi
yerleştirdiniz,

bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz
aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve
denklerinizi
hiç açmayacağınızı bilerek...
Bir gün çıldırsanız da
bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça
söyleseniz,
neler duyacağız sizlerden,
gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
yoksa korkaklığın altında,
bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
büyümüş yiğitlikler mi?
Kızgınlıklarınız yok mu sizin,
öfkeleriniz, isyanlarınız?
Aşklarınız yok mu?
Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,
kendinize şaşar mısınız,
hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler
var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,
dile getirilmeyen özlemler,
söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,
hangi boşvermişlikler,
hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz
kendinizden?
Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı
turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
şimşeklerle boşanan yağmur başladığında
şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,
ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya
açıyor musunuz
kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,
bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
hayatı yalan yaşadığınızı farketmek nasıl bir
sarsıntı yaratıyor?
yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de
ıssız gece,
sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,
kırkıncı odanız size de mi kapalı,
kendi kendinize bile mahrem misiniz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,
hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek
istemiyor musunuz,
bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?
Şöyle rahatça bütün duygularınızı,
bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,
kendinizi bile yanınıza almadan.
Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
yüksek sesle eleştirip de
içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
korkaklığınızdan utığınızın itirafını nerelerde
gizliyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu
yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
Neler var kırkıncı odada?
Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,
kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalan mı
yaşıyorsunuz?
Niye yapıyorsunuz bunu?
Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede
belki...
Belki de hiç açmazsınız,
kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
kendinizden sıkılarak...
Belki kimseye göstermeden yalnızca biz açabilsek,yüzleşebilsek kırkıncı odamızla...
AHMET ALTAN
*alıntı..

Zeka Hakkında Söylenmiş En Zekice Sözler ..

Insan bilgisi suphenin anasidir (H.Greville)

Insadan zekasini aliniz geriye kiymetli hic bisey kalmaz (Sir W. Hamilton)

Dusuncenin kiymeti zekanin sirridir (G.C.Byron)

Zeka dunyayi yerinden oynatmaya yarayan bir kaldiractir (Balzac)

Zeka tipki bir tarla gibi ekilmeye ve bakilmaya muhtactir (Cicero)

Bir gram zeka bir kilo kültüre bedeldir (Lois Bronfield)

Insanin zekasini gizleyebilmesi buyuk bir zekayi gösterir (La Rochefoucauld)

Bir insanin zekasi verecegi cevaplardan degil soracagi sorulardan anlasilir (De Levis)

Yeryuzunde iki kuvvet vardir birisi kilic birisi zeka cok zaman kilic zeka ile maglup edilmistir (Nizami)

Zeka herseye yardim eder ama hic bir sey icin yeterli deildir (Amiel Suche)

Zeka ogrenmek kalp hissetmek ister (Denis Ivanovic Fonvizin)

Zeka kendini faaliyete geciren vasitalardan mahrum kalinca ortaya cikar (Buyuk Frederic)

Zekanin ozelligi sahibinin laik oldugu yola surukler (Buyuk Frederic)

Zekasini inkar edenin buyuk bir zekasi var demektir (Lessing)

Zekanin normali iyi cogu zararlidir (Plautus)

Zeka paranin tersidir ne kadar az ise o kadar rahat edersin (Paul Masson)

Zamanimizin kötü anlayislarindan biride Kurnazligin zeka olarak bilinmesidir (Wiiliam Hazlitt)

Zeka dusuncenin mikroskobudur (La Bryere)

Zeka sivridir ama genis deildir her noktaya saplanir fakat kimildamaz (Tagore)

Firsat olmadan zeka ise yaramaz (Napolyon)

*alıntı..

Arkadaşlık ve Dostluk arasındaki farklar..

ARKADAŞ EVİNİZE GELDİĞİNDE MİSAFİR GİBİ DAVRANIR..
DOST EVİNİZE GELDİĞİNDE BUZDOLABINI AÇIP İSTEDİĞİNİ ALIR..

ARKADAŞ SENİN AĞLADIĞINI GÖRMEZ
DOSTUNUN OMUZU İSE SENİN GÖZYAŞLARINLA ISLANIR

ARKADAŞ DAVETİNE KATILINCA BİR PAKET HEDİYE İLE GELİR..
DOST SANA YARDIM ETMEK İÇİN ERKEN GELİR,TOPARLANMAN İÇİN GEÇ GİDER

ARKADAŞ, ONU O YATTIKTAN SONRA ARARSAN RAHATSIZ OLUR
DOST NEDEN BU KADAR GECİKTİĞİNİ SORAR, DERDİNİ ANLATMAK İÇİN.

ARKADAŞ BİR KAVGADAN SONRA HERŞEYİN BİTTİĞİNİ DÜŞÜNÜR.
DOST İSE TEKRAR ARAR

ARKADAŞ SENİN DAİMA ONUN ARKASINDA OLMANI İSTER
DOST İSE HER ZAMAN SENİN ARKANDADIR.

ARKADAŞ ZAAFLARINIZI ÖĞRENİR VE ONLARI KULLANABİLİR.
DOST ZEVKLERİNİZİ ÖĞRENİR VE ONLARA HİTAP EDER.

ARKADAŞ ZAYIFLIKLARINIZI BİLİRSE BAŞINIZA KAKAR
DOST ZAYIFLIKLARINIZI BİLİRSE ÖRTMEYE ÇALIŞIR

ARKADAŞ SİZİ İKİNCİ GÖRMEK İSTER
DOST İKİNCİNİZ OLMAKTAN ŞEREF DUYAR

ARKADAŞ SIKINTINIZ OLMADIĞINDA YANINIZDADIR.
DOST SIKINTINIZ OLDUĞUNDA SİZE KOŞAR

ARKADAŞLARINIZA SİZ HUZUR VERMEYE ÇALIŞIRSINIZ
DOSTLARINIZ SİZE HUZUR VERMEYE ÇALIŞIR ..
*alıntı..

MUTLULUĞUN FORMÜLÜ

Eflatun’a sormuşlar:

"İnsanoğlunda sizi en çok şaşırtan davranışlar nelerdir? Eflatun, sıralamaya başlamış: "Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için para öderler... Yarından endişe ederken bu günü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler."

İnsanın tüm bu iç çelişkilerinden sıyrılıp kendisiyle barışık ve özgür kalabilmesi için Eflatun’un fikrini almak istemişler.

Sormuşlar:
“Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış: “Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil en az şeye ihtiyaç duymaktır. Buna göre yaşamalı.”
*alıntı..

KONFÜÇYÜS'TEN BİR ÖĞRETİ..

Konfüçyus, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu.
Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti.

Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu.
Diğer elinde bir elma vardı.
Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi:

"Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir."

Çocuklardan biri açıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu.
Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu.

"Elimi çıkaramıyorum!"

Konfüçyus, "Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır," dedi.

Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı.
Elini vazodan çıkardığında, yüzünde şaşkınlık okunuyordu.

Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin bir fikriniz var mı?

Konfüçyus, vazoyu yerden alıp ters çevirdi.
Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü.
Çocukların hepsi gülmeye başladı.
Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu!

Konfüçyus, "Fakat bu, göründüğü kadar basit değil," dedi.
Elmayı havada tutuyordu konuşurken.
"Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir.
Onu bırakabilmek de bir beceridir.
Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız.
Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz.
Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız.
işte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz."

*alıntı..

İŞADAMLARINDAN GENÇLERE İŞ HAYATINDA BAŞARI TAKTİKLERİ ..

ZENGİNLİĞİN ZİRVESİNDEKİLERİN İŞ HAYATINDA BAŞARILI OLMAK İSTEYENLERE ÖNERİLERİ NELER?

Zirvedeki zenginlere sorduk:
Gençlere başarılı olmak için neler önerirsiniz? Sizin alanınızda başarılı olmak için neler yapmalı? Tavsiyeleriniz neler?


İshak Alaton: “ Sizi rahatsız etse de, kendinize, bazı sualler yöneltin.”

Aranızda, planlamanın önemini küçümseyecek bulunabilir. İngilizlerin bir atasözünü tercüme etmekle yetiniyorum. “Varacağı limanı bilmeyen yelkenli için hiçbir rüzgar elverişli değildir.” Siz, hedefinizi, arzu ve isteklerinize göre tarif ve tespit edememişseniz, bütün maddi ve manevi servetiniz işe yaramayabilir.

Şimdi derin bir nefes alıp, aynanın karşısına geçin ve uzunca bir müddet gözlerinizin içine bakın. Kendinizi bulmaya ve tanımaya çalışın. Sizi rahatsız etse de, kendinize, bazı sualler yöneltin. Geçmiş günlerde başınızdan geçen bazı nahoş hadiseleri tekrar gözden geçirin. Bunların tatsız neticelerinde, kendi hatalarınızın payının ne kadar olduğu hakkında bazı yargılara varmaya çalışın... Ve bunları düşünürken, mümkün olduğu kadar tarafsız olmaya çalışın. Ne kendinize eziyet edip hep kendinizi suçlamanıza gerek var, ne de kabahati hep başkalarında bulup kendinizden kaçmanıza. Ortada bir yerde olmaya çalışın. Ve en önemlisi, kendinizle bir dostluk kurmaya başlayın.

Bu metodu bir müddet deneyip rahatladıktan sonra, aktiflerinizin bir bilançosunu çıkarın. Rakamlardan ve maddi varlıklardan bahsetmediğimi tabii ki anladınız. Dış görünüş, genel kültür, insanlarla diyalog kurma yeteneği, yabancı dil bilgisi ve yeni bir dil öğrenme yeteneği gibi aklınıza birçok hususlar gelecektir. Bunları alt alta sıralayıp, kendinize göre birer birer not veriniz. Ve bundan sonra hayatınızın kalan kısmını akıllı bir şekilde planlamaya başlayınız. Geçmiş son birkaç sene içinde rüyalarınızla gerçekleşme oranını düşünüp kendinize yeni ve varılabilir hedefler öngörün.

Bugünkü uğraşınız size uygun mu? Size heyecan veriyor mu? Her gün yeni bir şey öğrendiğinizi ve bunları her gün daha iyi kullanıp müspet neticeler aldığınızı hissediyor musunuz? O halde iyi bir yolda başladınız, ancak yabancı dil veya genel kültür gibi bazı eksiklerinizi tamamlamanız gerekiyor...


Kadir Has: “ Başarı yolu herkese açıktır.”

Yükselirken, yüksek ahlaka önem verdim. Bulunduğum noktaya aklım, azmim, çalışmam sayesinde ulaştım. Bugün ülkemizde, başarı yolu herkese açıktır. Otomobilinizi, emniyetli kullanabilir ve emniyet şeridinde giderseniz, başarıyı yakalarsınız.

Asım Kibar: “ Başarının zevkini tattığınız zaman işlerin ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz.”


Yürürken sadece yola bakmayınız. Sağa, sola da bakınız. Dünyada neler oluyor etrafınıza bakınız. Daima işinizi geliştiriniz. Müşterilerinize kulak verip, problemlerine yardımcı olun. Çalışanlarınızla yakın ilişki kurun. Onların önerilerine değer verin. Rakiplerinizin olması size onlara yetişmek ve onları geçmek yönünde gayret vermeli. Kimseyle çatışmayın, yolunuza devam edin. Gücünüzü, işinizi daha iyi yapmaya sarfedin. Çalışanlarınıza, müşterilerinize güven verin. Herkes güven duyduğu malı alır, güven duyduğu müessesede çalışır, güvenli müessese ile iş yapar.

Yeni atılım ve teşebbüslerinizi beynelminel kriterlere göre yapın. Hislerinize mağlup olmayın. Herkes çok başarılı ve zengin olmayı ister. Şartlar uygun oluşturulmazsa netice hüsran olur. İstediğiniz kadar değil, oluşturabildiğiniz kadar başarılı olabilirsiniz. Aylık raporlama ve kontrolleri mutlaka yapınız. Rakamlar yanlış söylemez. Nakit akımını iyi ayarlayınız. Dünyada her yıl kurulan 100 şirketten % 80’i nakit akışını düzenleyemediği için iflas eder.

İşletmeler beynelminel rasyolara uygun çalışmalı. Krizler bu rasyoları bozabilir. Ama en kısa zamanda bu rasyolar düzeltilmelidir.

Son önerilerim; dürüst olun, çok çalışın, gelişin, başarının zevkini tattığınız zaman işlerin ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz.


Rahmi Koç: “ Bir günden bir güne zengin olunmaz.”

Bir defa bir günden bir güne zengin olunmaz; bunu kafalarına koymaları lazım. Piyangodan para kazananların hayatları kaymıştır. Para kazanmak ve refah içinde yaşamak için insanın bir stratejisi olması lazımdır. Strateji donuk, katı bir şey değildir. Esnek ve değişen bir hedeftir. Hedefi iyi tayin etmek lazım. Çok abartılı olan vizyonlar illüzyon olmaya mahkumdur. Vizyonunuzu hangi olanaklar ile elde edeceğinize karar vermeniz lazım.

Gençlerin en önce girişimci olarak mı yoksa profesyonel olarak mı çalışacaklarına karar vermeleri lazımdır. Girişimci olduğunuz zaman küçük havuzda büyük kurbağa olursunuz. Mesuliyet sırtınızdadır. Uykusuz geceler geçirebilirsiniz. Profesyonel olduğunuz zaman da büyük havuzda küçük kurbağa olursunuz. Geceleri nispeten daha rahat uyursunuz. Çünkü işin sahibi değilsinizdir. Bu kararı verdikten sonra hedefler seçeceksiniz.

İş hayatında kendini devamlı eğitmeyi faydalı görüyorum. Çünkü şartlar, bulunduğunuz zemin, ekonomi, politika devamlı değişebiliyor. İşde eğitim önemli.

İş hayatında dürüst olmak şart. Çalıştığınız ülkenin kanunlarına uymak insana itibar getirir. Disiplinli çalışmak gereklidir. Eğlence ise eğlence, dinlence ise dinlence, çalışmak ise çalışmak, hepsi ölçülü olmalı.

Mutlaka aile kurulmalı. Evlat yetiştirilmeli. Mutlaka insanın dinine bağlı olması, büyüklerine hürmet etmesi ve anenelerini unutmaması lazımdır.

Varlık elde ettikten sonra insanın bu varlığını memleketine geri vermesi lazım. Sosyal ihtiyaçları karşılamak, kültür, eğitim ve sağlık alanlarında bu kazandığınız parayı geri vermek gerekir. Zenginliği sokaktaki adama sempatik hale getirmek lazım. Zengini düşman gibi göstermemek gerekiyor. Dostum rahmetli Sakıp Sabancı bunu çok iyi yapardı.



Hüsnü Özyeğin: “ Başarılı olmak için neler bildiğinizi değil neleri bilmediğinizi bilmek önemlidir.”



İş hayatında başarılı olmak için çok çalışmak, iyi bir lider olarak takımınızı motive edebilmek, neler bildiğinizi değil neleri bilmediğinizi bilmek, insanlardan enerji almak yerine insanlara enerji vermek, kendinizi sürekli yenilemek ve her kademede yönetici ve memurun gerektiği zaman görüşünü almak ve çalışanınızı, müşterinizi, tüm ilişkide olduğunuz insanları sevmek çok önemlidir.

Sakıp Sabancı: “Yerimizi alabilecek insan yetiştirmeliyiz.”



Hayatta tesadüf, fırsat, şans ancak onlardan yararlanmaya hazır olanların işine yarayabilir. Dikkatli, hevesli, çalışkan, sabırlı ve en önemlisi hedefi olan insan tesadüfleri değerlendirebilir, fırsatları yakalar ve şansı kaçırmaz.

İnsanın tek başına “dünyanın hakkından gelmesi” mümkün değil. Ancak bir vizyonu varsa; bu vizyonunu çalıştıklarıyla paylaşıyor ve onların yüreklerine inanç, azim ve şevk aşılıyabiliyorsa ve en önemlisi aynı hedefi gerçekleştirmeye kendini adamış yetenekli kişilerden oluşan bir “takım” oluşturabiliyorsa başarıya ulaşmak kolaylaşır.

Her fırsatta söylüyorum: Bugün dünyaya baktığınızda her bir ülkede, irili ufaklı ve bir çoğu o ülkeye has problemler var. Zaman içinde bunlardan bir kısmı çözüme kavuşacak; ancak her vakit yeni çözüm isteyen yeni problemler, sıkıntılar olacak. Önemli olan bu problem ve sıkıntıların varlığı değil; o problem ve sıkıntıları çözebilecek basiretli, yetenekli ve yaratıcı insanların var olmasıdır.

Dolayısıyla ister iş adamı, ister politikacı, isterse akademisyen olalım hepimizin en önemli görevi bizim yerimizi alabilecek, kalkınma ve gelişme bayrağını ileri ve yeni ufuklara taşıyacak “insan” yetiştirmektir.

Ferit Şahenk: “ Eğitime, gelişime, dinlemeye açık olmanız lazımdır.”

Bir kere insanca bir yaşam felsefenizin olması gereklidir. Eğitime, gelişime, dinlemeye açık olmanız lazımdır. Mutlaka bir yabancı dilin getirdiği avantajı da kullanarak yaptığınız işlerle ve tarihle ilgili bir çok şeyi okumanız gereklidir. Çünkü insanlığın tarihi, her ne kadar teknolojik değişimden geçse de belirli bazı temel gerçekleri aktarmak, bunları hissetmek ve bilmekte fayda vardır diye düşünüyorum. Sevginin yanında saygının olması gerekliliğine de önem veririm.

İş hayatında başarılı ve zengin olmayı isteyenlere en başta dünyayı izleyebilmelerini öneririm. İkinci olarak ise, yine tekrarlıyorum, bir yabancı dil öğrenmelerini tavsiye ederim. Üçüncü önerim ise gerektiği zaman hayatın dönüş etaplarını sindirmeleridir. Bu etaplarda tecrübe ve itibar kazanarak yukarı doğru çıkmalarını, yani her zaman asansörle değil bazen de merdivenle yukarı çıkmalarını gerektiğini düşünüyorum.


Kemal Şahin: “ Başarıda en önemli etken,
insan mefhumunu çok iyi kavramak.”



Bir insan başarılı oluyorsa, mutlaka bir şeyleri doğru yapıyordur. Bir kez tesadüfen başarılı olabilirsiniz, bir sene başarılı bir firma olabilirsiniz, iyi para kazanabilirsiniz, ama sürekli başarı için, bazı şeyleri ısrarla doğru yapıyor olmanız gerekir. Ne başarı, ne de başarısızlık tesadüfi değildir.

İyi bir sanayici değilim aslında. Fabrikalarımın bir kısmını yakın döneme kadar ancak 2-3 senede bir ziyaret edebiliyordum. Son zamanlarda bunu "yılda bir"e çıkarabildim. O koca fabrikalardaki makinaların bir çoğunun alımında bizzat bulunmadım ve çoğunun da ne iş yaptığını tam olarak bilmem. Gittiğimde tesisleri hızla gezip, makinalara da şöyle bir göz atarım ve esas olarak makinelerin başındaki insanlarla ilgilenirim.

Tekstilden para kazanıyorum ama kendimi uzman bir tekstil sanayicisi olarak da görmüyorum. Belki iyi bir tüccarım. Nitekim, işe pazarlamadan başlayan, pazardan gelen bir insanım.

Bana göre ticari başarıda en önemli etken, insan mefhumunu çok iyi kavramak, çok iyi işlemektir. İnsanları yönetebilmek, motive edebilmek için gerekli bu. Yöneticinin, duygusal zekası güçlü, insan ilişkilerini iyi bilen bir psikolog olması gerekir. Ben bir psikolog değilim, psikoloji tahsili yapmadım. Ama insanlarla iyi ilişkiler kurarak sosyal yönümü geliştirmeyi başardım.

Başarının öyle efsunlu formülleri, sırları falan yok, birden fazla yolu olabilir. Bizim yolumuz, kesinlikle insanların severek, zevkle, mutlulukla çalışmalarını sağlamaktan geçiyor. Başarıya böyle yürüyorum.

Yönetici adaylarına önerilerime gelince; Hedef yoldur. Her insan konumu ne olursa olsun, kendine makul hedefler koyarak onları yakalamaya çalışmalıdır. Bu şekilde yüksek motivasyonla çalışmak hem sizleri daha iyiye götürür hem de bu yolda ilerlerlerken büyük mutluluklar yaşarsınız.

Düzenli, disiplinli ve planlı çalışan insanlar, içinde bulundukları şartları değiştirerek, mutlaka iyi bir yere gelecektir. Herkes zirveye çıkamaz ama bu şekilde çalışanlar elbet bulundukları noktalardan daha üstlere tırmanabilir.

Bu devirde değişime uyum sağlayamayanlar özellikle global pazarlarda ayakta duramaz. Teknolojik gelişmeleri yakından takip edin. Bilgisayar ve internet dünyasıyla iç içe yaşamayı öğrenin.

Artık bir ya da birkaç yabancı dil bilmek iş hayatında ve günlük hayatında kaçınılmaz bir zorunluluk. Eğer küreselleşen dünyada kendinizi ve firmanızı hedeflediğiniz noktaya taşımak istiyorsanız, dünyanın her yerindeki müşterilere hitap edebilecek konumda olmanız gerekiyor.


Saffet Ulusoy: “ Zengin olana kadar
zenginlerin yaşantısına özenmeyin.”



İş hayatımda yükselirken önem verdiğim şey geçmişi unutmamak, alçak gönüllü olmak, insanlara daha çok önem vermektir.

İş hayatımda bu noktaya gelene kadar çok çalıştım ve çalıştığım insanlarla hep yakın dirsek temasında oldum. Onlardan en yüksek verimi almak için işime erkenden gelerek onlara örnek olmaya çalıştım.

Akşam iş bitiminden sonra bugün neler yaptım, noksan bir işimin kalıp kalmadığının kontrolünü yaparım. Ertesi gün yapacağım işleri aklımdan geçiririm. Tutamayacağım iş sözlerini asla vermem, verdiğim sözlerin de hep arkasında olurum.

Gençlere vereceğim en önemli nasihat: çok çalışmaları, zengin olana kadar kendinden zenginlerin yaşantısına özenmeyip dünya nimetlerinin bir kısmından vazgeçip kazançlarını doğru kullanmayı bilmeleridir. Büyüklerine saygılı olup, onların geçmişte yaşadıkları tecrübelerden en iyi şekilde istifade etmeyi bilmelidirler.

Ahmet N. Zorlu: “ Basamakları göremeyenlerin yükselmeleri mümkün değildir.”



Daha öncede altını çizdiğim bir gerçek var. “Ne yaparım da patron olurum?” diye yola çıkılmamalı. Başarının temel taşı çalışmak ve bir alanda uzman olmak.

Beni buralara getiren öğrenme hevesim ve çalışma azmim olmuştur. Benim için hedef zengin olmak değil, başarılı olmaktı hep. İkisi birbirinden çok farklı şeyler, dikkat etmeliyiz.

Yapacağın kadar iş alıp o alanda zaman içinde en iyisi olmayı hedeflemek gerek. Basamakları göremeyenlerin yükselmeleri mümkün değil, hızlı çıkanların ise düşmeleri kaçınılmaz.
*alıntı..
ECE VAHAPOĞLU''NUN "BUGÜN ZENGİN OL" ADLI KİTABINDAN ALINMIŞTIR.

DOST KAZANMAK VE İNSANLARI ETKİLEME SANATI ..

Yazar : Dale CARNEGIE
Yayınevi : Akış


WWW.KİŞİSELBAŞARI.COM sitesinden alınmıştır.

Carnegie, Missouri’de tren yoluna on mil uzaktaki bir çiftlikte doğmuş ve 12 yaşına kadar araba-tramvay görmemiştir. Fakat bu çocuk Hong Kong’dan Kuzey Kutbu’na kadar dünyanın dört bucağını dolaşmayı, bütün kurumların yöneticilerine ders vermeyi başarmıştır. Güney Dakota’da sığır çobanlığı yapan bir çocukken, İngiltere’de veliahtın himayesinde konferans veren birisi olabilmiştir.

Carnegie yaptığını şöyle açıklıyordu:

‘İnsanların korkularını yenmelerine çalışıyorum. Başarısızlık, korkunun neticesidir. Korkularının yenenler, kendilerine güveniyorlar, atak oluyorlar.

Gün geçtikçe kurslarıma katılanların yalnız etkili konuşmak değil, sosyal münasebetlerden başarı sağlamanın diğer yollarını da öğrenmek ihtiyacında olduklarını gördüm.

Teknik bir meslekte bile başarının % 15 bilgiye, % 85 insanları idare etme sanatındaki maharete bağlı olduğu ortaya çıkmıştır.

Yaşayan meşhurlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. Marconi, Roosevelt, Young, C. Gable, Pickford, Johnson bunların arasındaydı.

Yanımda çalışan 314 kişi bana selam bile vermezdi. Beni gördüklerinde yollarını değiştirirlerdi. Şimdi 314 düşmanım yerine, 314 dostum var. Çünkü artık onları başaramadıkları ile değil, başarabildikleri ile değerlendiriyorum. Azarlayarak değil, takdir ederek yaklaşıyorum’.

İNSANLARI İDARE ETMENİN TEKNİK ESASLARI

1-Tenkit Çok Tehlikeli Bir Kıvılcımdır

Yıllarca birçok cinayet işlemiş, insanları sindirerek haraca bağlamış, bir sürü soygun yapmış insanlar bile suçlu olduklarına inanmadıklarına göre, sizinle her gün görüşen insanlar, tenkitlerinizin doğru olduğunu hemen kabul edecekler midir? Sert tenkitleriniz bir işe yarayacak mıdır?

Bütün tenkitler yuvalarından uçan güvercinler gibi yuvalarına dönmeye mahkumdurlar.

Tenkit, insanın en çok değer verdiği ‘benliğini’ yaralıyor. O’nun hiddetlenmesine sebep oluyor.

Alman Ordusu’nda hiçbir asker olayın hemen sonrasında şikayette bulunamaz. Önce hiddeti yatışacak, olayı daha soğukkanlı değerlendirebileceği bir zaman geçecek, sonra şikayette bulunabilecektir.

Karısı veya başkaları iç harp sırasında Güney halkı için ağır sözler sarf ettiklerinde Lincoln şöyle diyordu: ‘Onları tenkit etmeyiniz. aynı şartlar içinde bulunsaydık, aynı şekilde hareket edebilirdik’.

Dünyadaki karışıklıkların ve anarşinin birçok sebeplerinden biri de kendisi düzeltilmeye muhtaç olan insanların dünyayı düzeltmeye kalkmalarıdır.

Konfiçyus der ki: ‘Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki karlardan şikayet etmeyiniz.

Çok tehlikeli bir kıvılcımdır tenkit. Bu kıvılcım, bir barut fıçısından farksız olan insan gururunu anında infilak ettirebilir.

Büyük adam, küçük adamlara karşı takındığı tavırlardan anlaşılır.

2-İnsanları İdare Etmenin Büyük Sırrı

İnsanlara iş yaptırmanın en kestirme yolu insanlarda o işi yapma arzusu uyandırmaktır. İnsanlara tehditle, zulümle, kaba davranışlarla da iş yaptırmak mümkündür ama bu tarz davranışların, katlanmanız gereken ağır neticeleri vardır.

Samimi bir takdiri, iltifatı hangimiz özlemeyiz? Hangimiz bulduğumuz zaman reddederiz?

Yoksul bir bakkal çırağını bir evin döküntüleri arasında bulduğu hukuk kitaplarını okumaya sevk ederek sonunda onu Lincoln yapan duygu önemli olma arzusuydu.

George Washington kendisine Haşmetli Birleşik Devletler Başkanı denilmesini isterdi. Kristof Kolomb Okyanus Amirali ve Hindistan Naibi ünvanını istemişti. İmparatoriçe Büyük Katerina üzerinde İmparatoriçe Hazretleri yazmayan zarfları açmazdı.

Bazı ilim adamlarına göre, yaşadığımız dünyada önemli olma fırsatı bulamayanlar kendilerine ayrı bir dünya kuruyorlar. O dünyada çok önemli biri olarak yaşıyorlar.

Ben insanlara heyecan verebiliyorum. İnsanın yeteneklerini geliştirmesi ve kullanması takdir ve teşvik edilmesine bağlıdır. İdarecilerin tenkitleri kadar insanın çalışma ve başarma ihtirasını öldüren bir şey yoktur. Ben insana hız vermek için O’nu överim. İnsanlarda kusur bulmaktan nefret ederim. Beğendiğim bir şeyi takdir etmekte gecikmem. Bundan da zevk alırım. Ünü makamı ne olursa olsun tenkit yerine iltifat duyup da daha çok gayrete gelmeyen hiç kimseyi tanımadım.

Burada kendisinden daha akıllı ve yetenekli insanları etrafında toplamayı bilen bir adam yatıyor.

İnsanların iyi taraflarını düşünelim. Bunları takdir edelim. Takdirimizi söyleyelim. O zaman bu sözleriniz siz öldükten ya da söylediğinizi unuttuktan sonra bile söylediğiniz insanlarda yaşarlar.

3-Oltaya Uygun Yem Takmayanlar, Balık Tutamazlar

Ben kremalı çilekten hoşlanırım. Balıklar ise kurt yemeyi seviyorlar. Onun için Maine üzerinde balığa çıktığımda oltaya kremalı çilek takmayı aklımdan bile geçirmem. Oltamdaki kurtlara koşan balıkları kolaylıkla avlayabilirim. İnsanları elde etmek için de aynı yolu takip etmek mecburiyetindeyiz. İşte, vazgeçilmez kural: Oltaya doğru yemi takmak...

Bir insanı etkilemenin biricik çaresi, onun istekleriyle ilgilenmek, onun isteklerine değer vermek, onun isteklerinin önemini kabul etmektir.

Oğlunuza saatlerce sigara içmemesini istediğinizi anlatsanız ne elde edebilirsiniz? Sizin bu isteğiniz onu niçin etkilesin? Siz onun isteğini ön plana çıkarın. Oğlunuz futbolu çok mu seviyor? Ona sigara içtiği takdirde iyi bir futbolcu olamayacağını anlatın. Kendi isteğinin gerçekleşemeyeceği ihtimali onu daha çok etkileyecektir.

Prof. Harry A. Averstreet şöyle yazar: ‘Davranışlarımızın kaynağı arzu ve isteklerimizdir. Hangi alanda çalışıyor olursanız olun, başkalarında kuvvetli bir istek meydana getirebilirseniz insanlar yanınızda olur. Bunu başaramayan yalnızlığa mahkumdur.

Carnegie, ilk oğlundan uzun zaman mektup alamadığı için üzgün olan baldızına ‘Endişelenme’ demişti: ‘Şimdi onlara bir mektup yazacağım ve derhal cevap gelecek’ Carnegie annelerini ihmal eden çocuklara bir mektup yazdı ve zarfın içinde para yolladığını söyledi. Derhal cevap geldi: ‘Mektubunuzu aldık. Ama zarfın içinden para çıkmadı’.

Yarın siz de belki başkasına bir şey yaptırmak isteyeceksiniz. Kendinize sorun: ‘Bu adamın (veya bu kadının) bu işi yapmak istemesini nasıl sağlayabilirim?’

Başarının bir sırrı varsa, karşınızdakinin bakış açısını kavramak ve onun gözüyle görebilmektir.

Kendisini başkalarının yerine koyup, onları anlayabilen kimsenin geleceği için kaygı duymasına gerek yoktur.

İnsan tabiatının en zaruri ihtiyacı kendini tanımak ve ifade etmektir.

SEVİLMEK İÇİN ALTI YOL

1-Başkaları ile ilgileniniz.

Tippy herkesi severdi. O, herkesi sevdiği için de herkes onu severdi.

Psikoloji ilminin zirvelerinden Alfred Adler diyor ki: ‘Başkaları ile ilgilenmeyen insanlar hayatta daima büyük güçlüklerle karşılaşmaya mahkumdurlar’.

Roosevelt, yerini Taft’a bıraktıktan sonra bir gün Beyaz Saray’ı ziyaret etmişti. Bütün görevlileri, hizmetçileri hatta mutfakta çalışan kadınları bile isimleri ile selamlamıştı. Archie Butt diyor ki: ‘Roosevelt mutfakta çalışan Alice’i gördüğünde ona hala çavdar ekmeği yapıp-yapmadığını sordu. Alice de ona, yaptığını, ama yalnızca hizmetçilerin yediğini söyledi. Roosevelt, Alice’in tepsi içinde ikram ettiği bir dilim çavdar ekmeğini yiye yiye bahçeye çıkmış, bahçıvan ve işçileri selamlamıştı. Bu adamlar o günü gözyaşları içinde hatırlarlar. Bunlardan Ike Hoover der ki: ‘O gün, son iki yıl içinde mutlu olduğum tek gündü’.

Telefonla konuşurken bile muhatabınız ses tonunuzdan bu konuşmadan ne kadar mutlu olduğunuzu anlamalıdır. Sizin ona değer vermeniz, onu size samimi olarak yaklaştıracaktır.

Başkalarına karşı samimi ve derin bir ilgi gösteriniz.

2-Gülümseyiniz

İnsanın yüzünde taşıdığı, sırtında taşıdığından daha önemlidir.

İnsanları hareketleri kelimelerden daha yüksek bir sesle konuşur. Kelimelerinin dilini pek sevmediğimiz nice insanlara hallerinin güzel dili yüzünden bağlanıveririz.

Büyük bir şirketin yöneticisi ‘İşe alacağım insanları seçerken, gülümsemeyi bilen bir lise mezununu, asık suratlı bir üniversite mezununa tercih ederim’ demişti.

Gülümseyin. Öyle samimi ve sıcak olunuz ki, her sıktığınız ele, ruhunuzu da katınız.

Düşmanlarınızı düşünerek zaman kaybetmeyin.

Korkuya kapılıp hedef değiştirmeyiniz.

Aklınızı hedefinizde yoğunlaştırınız.

Güçlü ve faydalı olma düşüncenizi zihninizde yaşattıkça gerçekten de öyle olmaya başladığınızı göreceksiniz. Siz ısrar ettikçe fırsatlar çıkacaktır.

Fikir, imanla bağlanırsa, kudret haline gelir. İmanla bağlanın. Cesur, açıkgöz ve neşeli olun.

Kalbiniz neye bağlanırsa, varlığınız onun mahiyetine bürünür. Bürüneceğiniz mahiyeti doğru tespit edin.

3-İsimleri Hatırınızda Tutunuz

Sıradan bir adam bile kendi ismine dünyadaki bütün isimlerden fazla önem verir.

Bir insanı uzun zaman sonra hatırlayıp, ismi ile hitap etmek, büyük bir iltifat kabul edilir. Fakat ismi yanlış hatırlasanız veya yanlış telaffuz ederseniz, bu, zararlı olabilir. Adam yeterince önemsenmediğini düşünüp, gücenebilir.

Eserlerini kendilerine ithaf ettirmek için yazarlara para teklif eden zenginleri de biliyoruz. Siyasal adamlarının aldıkları ilk ders şudur: ‘Bir seçmenin ismini hatırlamak devlet idaresine hazır olmanın ilk şartıdır. Başkalarının isimlerini hatırınızda tutunuz. Çünkü bir insan için dünyanın en tatlı ve önemli sesi, kendi ismidir.

4-Dinlemeyi Biliniz

Dinleyen birisini bulduğunuzda dinletmeyi sevmeyenimiz yoktur.

Heyecanlı dikkat ve ilgiden zevk almayacak insan yoktur.

En sert, en saldırgan, tenkitçiler bile sabırlı ve sevimli bir dinleyici karşısında yumuşarlar. Böyle dinleyiciler zehirini akıtan tenkitçinin dilinin tutulacağını bilirler ve sabırla zehirini akıtmasını beklerler.

Detner Yünlüler Şirketi’nin 15$’lık borcu için mektup yağmuruna tuttuğu bir müşteri, şirketin kurucusu Julian F. Detner’in odasına öfke ile dalmıştı: ‘Muhasebeniz hesabımı yanlış tutmuş. Size borcum falan yok 15$ ödemeyeceğim gibi, bir daha on paralık alışveriş de yapmayacağım’ diye gürleyen müşteriyi Detner dikkatle dinlemişti:

-Hiç sözünü kesmedim. İçini boşalttı. Rahatladığını görünce şöyle konuştum: ‘Şikago’ya kadar gelip bu gerçekleri bildirdiğiniz için teşekkür ederim. Siz dikkatli bir müşterisiniz. Hatayı binlerce hesapla uğraşan memurlarımızın yaptığına eminim. Bir daha bizden alışveriş de yapmayacağımıza göre, ben size diğer iyi firmaları tanıtayım’.

Çok etkilenmişti. Şikago’ya geldikçe beraber yemek yerdik. Bu defaki yemek davetimin sonunda yüklü bir sipariş vererek ayrıldı. Birkaç gün sonra da hesapları tekrar incelediğini, 15$’lık bir borcunun olduğunu bildiren mektubu geldi. Bu adam oğluna Detner adını vermiş ve ölünceye kadar dostumuz olarak kalmıştır.

Önemli insanlarla çok sevilen röportajlar yapan Isaac Marcosson der ki: ‘Birçok insan dikkatle dinlemeyi bilmediğinden, iyi bir izlenim bırakmaz. Bunlar hep daha sonra söyleyeceklerini düşündükleri için, kulak açmazlar. Benim röportaj yaptığım büyük adamların hepsi de, konuşmaktan çok, iyi bir dinleyici olmayı tercih ettiklerini söylemişlerdir’.Karşınızdakini dinlemeyi biliniz. Başkalarına kendilerinden bahsetme imkanı veriniz.

5-İnsanların İlgilerini Paylaşınız

Bir insanın gönlünü kazanmak için onun ilgilendiği konuları konuşmanın çok etkili olduğu bilinmelidir.

Avrupa’da düzenlenen büyük bir izci toplantısına katılacaktık. Oymağımdaki izcilerden birisi yol masrafını karşılayamayacak durumdaydı. Dev şirketlerden birinin yöneticisinden bu çocuk için yardım istemeye karar verdim.

Görüşmeye gitmeden önce şirket yöneticisinin bir zamanlar bir milyon dolarlık bir çek yazdığını, karşılığı ödendikten sonra bu çeki çalışma odasına astığını öğrenmiştim. Odasına girer girmez bu çekten bahsetmeye başladım. Şimdiye kadar hiç bir milyon dolarlık bir çek görmediğimi, şimdi böyle bir çeki gördüğümü izcilerime anlatacağımı söyledim. Yöneticiden çekin hikayesini de anlatmasını istedim. Bana o günü, tekrar yaşayarak, zevkle anlattı.

Görüyorsunuz ya, Chalif söze yardım isteği ile değil, yöneticiyi çok heyecanlandıran bir konuyla başlamıştı. Bakalım bunun sonucunda ne elde etmiş?

-Çek bahsi bitince yönetici candan bir ilgiyle ziyaretimin amacını sordu. Ben de anlattım. O, bir değil, beş çocuğun masrafını karşılayabileceğini söyledi. Bin dolarlık bir çek yazdı. Şirketin Avrupa’daki şubelerine bize her konuda yardımcı olmalarını isteyen birer mektup hazırlattı. Üstelik Paris’te bizi bizzat karşılayıp şehri gezdirdi. Çek hikayesi aramızda öyle bir dostluk doğurdu ki, hala elinden gelen hiçbir yardımı izcilerimden esirgemez. O gün sözlerime onu çok ilgilen bir konu ile başlamamış olsaydım, herhalde bu başarıyı elde edemezdim.

Karşınızdakilerin ilgilerini paylaşınız.

6-Başkalarına Önemli Birisi Olduklarını Hissettiriniz

Başkalarına, size nasıl davranılmasını istiyorsanız, öyle davranın.

Hepimiz saygı görmek, samimiyetle takdir edilmek isteriz. Hakkımızda güzel sözler söylenilmesinden hoşlanırız. Önemli birisi olduğumuzun farkedilmesinden mutluluk duyarız. Evet, hepimiz önemli birisi değil miyiz?

Bu takdir etme uygulamasına başlamanız için Amerika’nın Ankara Büyükelçisi ya da FIFA Başkanı olmayı beklemeyiniz. Herkesin takdir edilmeye ihtiyacı vardır ve takdir etmesini bilmelidir. İşimiz dost kazanmak değil mi?

Size zahmet verdiğim için üzgünüm’, ‘Rica ederim’, ‘Lütfen’, ‘Teşekkür ederim’ gibi söylenmesi hiç de zor olmayan cümleler karşınızdaki insana kendisine değer verildiğini düşündüreceği gibi sizin iyi yetişmiş olduğunuzu da gösterir. Başkalarına önemli biri olduklarını hissettiriniz. Bunu samimiyetle yapınız.

İNSANLARI KAZANABİLMENİN ON İKİ YOLU

1-Hiçbir Münakaşanın Galibi Yoktur

Bir münakaşayı kazanmanın en iyi yolu, o münakaşaya hiç girmemektir. Uzun politika hayatım, bana bir gerçeği öğretti: ‘Cahil bir adamı münakaşa yoluyla mağlup etmeye imkan yoktur.

2-Kimseye Yanlış Düşündüğünü, Yanlış Bir Şekilde Söylemeyiniz

Hiçbir zaman yüzde yüz isabetli davranamayacağınıza göre, niçin yanlış hareket ettiklerini başkalarının yüzüne vurup duruyorsunuz?

Bir şey ispatlayacaksanız, bunu iddianızı ve niyetinizi belli etmeden yapınız. Öğreniyormuş gibi davranarak öğretiniz. Hatırlamaya çalışıyormuş gibi hatırlatınız.

Acaba yanlış mı düşünüyorum?

Çünkü bizim esas korumaya çalıştığımız şey fikirlerimiz değil, şahsiyetimizdir.

3-Yanlışınızı Kabul Ediniz

Hatayı kabullenmek hatta üstlenmek aynı zamanda bir asalet işidir. Üstün bir karakterin belirtisidir.

Yanıldığınız takdirde bunu çabuk ve kesin bir şekilde kabul ediniz.

4-İşe Dostça Başlayınız

Bir damla bal, bir varil ziftin çekemeyeceği kadar sinek toplar.

Nezaket ve dostluk, sertlikten kuvvetlidir.

5-Hayır’ın Geri Dönüşü Zordur

Söze doğrudan doğruya anlaşmazlık bulunan konulardan başlamayınız. Başlangıç noktanız ortak düşünceleriniz olsun.

Muhatabınızın ilk sözlerinin ‘Evet’ olmasını sağlayınız. Muhatabınıza konuşmanın başında ‘Hayır’ dedirtmeniz büyük strateji hatası olacaktır.

6-Şikayete Karşı Sigorta

Çok kimse düşüncelerini kabul ettirebilmek için çok konuşmaları gerektiğini zanneder.

Değişik bir fikri dinlerken sabırsızlanıp lafa karışmayın. Kendi fikrinizi ifade etmek için konuşmanın bitmesini bekleyin. Muhatabınızı düşündüğü bir şeyi anlatması için teşvik edin. Bunu samimimi olarak yapın. Konuşmasına müsaade etmediğiniz biri, sizin düşüncelerinizden etkilenmez. Onun aklı, söyleyemediklerinde kalır.

New York Herald Tribune gazetesinin ekonomi sayfasındaki ilanda yetenekli bir adam arandığı bildiriliyordu. Charles T. Cubellis de müracaat etti ve mülakata çağırıldı. Cubellis mülakata girmeden önce görüşeceği adam hakkında Wall Street’de epey bilgi topladı. Mülakat esnasında şu bilgileri araya sıkıştırdı: ‘28 yıl önce büyük bir odada tek memurla bu işe başladınız ve bu noktaya geldiniz değil mi? Sizinle çalışmak, benim için şereftir’.

Hayattaki mücadelesini anlatmaktan hoşlanmayan adam var mıdır? Bu adam da neler çektiğini, engelleri nasıl aştığını, işlerini nasıl büyüttüğünü saatlerce anlattıktan sonra Personel Müdürü’nü çağırmıştı: ‘Aradığınız adam bu. Hemen işe başlatın’.

Cubelis önce bilgi toplamakla, sonra da bu bilgiler vasıtasıyla karşısındaki adama uzun uzun konuşma, kendinden bahsetme imkanı vermekle bir iş sahibi olmayı başarmıştı.

7-Düşüncelerinizi Başkalarına Söyletebilmenizin Önemi

Kendi fikirlerimize başkaları tarafından fikirlerden daha çok önem veririz. Başkalarının fikirlerini daima belirli bir direnmeyle karşılarız. Öyleyse fikrimizi kabul ettirmenin yolu nedir? Çok basit, Kendi fikrimizi karşımızdakine sanki kendi fikriymiş gibi söyletebilmek.

Theodore Roosevelt New-York valisi iken siyasi liderlerin sıcak bakmadığı işleri, onların onayını alarak yapıyordu. Nasıl mı?

‘Önemli bir makama atama yapacağım zaman, siyasi liderlere haber verir, teklifte bulunmalarını isterdim. İlk verdikleri ismin yeterli birisi olmadığını söyler, ikinci bir isim isterdim. Bunun da sakıncalı olabilecek taraflarını anlatır başka bir teklifte bulunmalarını rica ederdim. Bu, biraz daha iyi bir isim olurdu. Onlar benim istediğim adamı teklif ettiklerinde ‘tamam’ derdim, ‘kabul ediyorum’. Böylece onların istediği adamı atamış olurdum. Sonra da döner şöyle derdim: ‘Ben size destek oluyorum. Şimdi sıra sizde.. Bu usulle hiç istemedikleri konularda bile yanımda olmalarını sağlıyordum’.

Bir fikrimi ona, üzerine giderek kabul ettirmeye çalışmazdım. Laf arasında şöyle bir dokunup geçerdim. fikrim, onda adeta demlenir, birkaç gün sonra Wilson tarafından kendi fikriymiş gibi açıklanırdı.

Beni alacağım sonuç ilgilendirdiğinden, bu fikir benimdi demezdim. Böylece demleme olunu devam edebilirdi. Wilson da öne sürdüğü fikirlerin bana ait olduğunu anlamazdı bile.

Karşınızdaki insana fikrin kendisine ait olduğunu düşündürünüz. Başkalarının, fikirlerinizi kendilerine mal etmelerinden kaçınmayınız.

8-Büyük Neticelerin Küçük Formülü

Çocuklar işbirliği yapmak, bir işi birlikte başarmak fikrinden çok etkileniyorlar. Başarımı, olaya onların gözüyle bakmama borçluyum.

Unutmayın ki karşınızdaki insan hatalı olduğunu hemen kabul etmeyecektir. Bu yüzden onu suçlamadan önce, düşüncesine kuvvet veren sebepleri anlamaya çalışmalısınız. İnsanların düşüncelerinin sebeplerini keşfederseniz. onun şahsiyetinin anahtarını ele geçirmiş olursunuz. Kapıyı açmak kolaydır artık. Bunu sağlamak için kendinizi onun yerine koymalısınız. ‘Onun yerinde olsaydım, onun şartları altında bulunsaydım, nasıl hareket ederdim acaba?’

Olayları tam bir samimiyetle başkalarının bakış açılarından da görmeye çalışınız.

9-Sempatinin Gücü

A-Bu şekilde insanların ihtiyacı olan şey sempati görmektir. Çocuk, yarasını herkese bunun için gösterir. Hatta daha fazla sempati görebilmek için bir yerini yaraladığı bile olur. Büyük insanlar da yanı sebepten maddi-manevi yaralarını-berelerini anlatıp dururlar. Geçirdikleri kazalardan, ameliyatlardan bahsederler. Neler çektiklerini, başlarına ne felaketler geldiğini anlatıp aniden sırlarını dökerler. Bütün dünyada herkes kendi gerçek ya da hayali ızdırablarına karşı acınıp durur.

Diğer insanların düşüncelerine, arzularına, tavırlarına sempati gösteriniz.

10-Asil Duyguların Harekete Geçirilmesi

Gerçek şu ki, karşılaştığınız herkes, aynada gördüğünüz adam dahil, kendisine büyük bir saygı duyar. Başkalarının da bu saygıyı kendisine göstermesini ister.

John D. Rockfeller Jr. a gazetelerde çocuklarının resimlerinin basılmasını asil duygulara hitap ederek önlemişti. Onun dediği şuydu: ‘Sizler de çocuk sahibisiniz. Küçüklere vaktinden önce şöhret sağlamanın iyi yetişmelerini engelleyeceğini takdir edersiniz’.

Bir müşteri hakkında kesin bilgileriniz yoksa, ona dürüst, samimi, namuslu borcuna sadık adam olduğuna inandığınızı söyleyin. Siz böyle söylerseniz, o da kendisini böyle olmak zorunda hisseder. Kendisine bu vasıflar verilen bir insan başka türlü hareket etmek istemez. A-Bir adama namussuz olduğunu söylerseniz, o zaman da namuslu davranmak istemez. Bu kuralın istisnası çok azdır.

11-Fikirlerin Gösterisi

Rakamlar, konuşmaktan çok daha büyük bir fayda sağlar. Grafiğin gücü ise rakamı aşar. Rakamların şekillerle ifadesi daha etkili olur.

12-Son Çare

İyi ve çok iş yaptırabilmek için rekabeti körüklemek gerekir. Bu, herkesi birbirine ezdiren bir rekabet değildir. Daha mükemmeli yakalama arzusunun ateşlenmesidir.

İnsanlara vasıflarını ortaya çıkarabilecek cesareti veriniz. Bu cesareti vermenin en emin yolu da onlara meydan okumaktır.

İNSANLARI KOLAYLIKLA DEĞİŞTİRMENİN DOKUZ YOLU

1-Mutlaka Kusur Bulacaksanız...

Sekreter bu uyarıdan hiç alınmadı. Çünkü az evvel üstün bir yanı söylenmişti. İnsan övüldükten sonra, kusurunun söylenmesine tahammül edebilir. Tamamen gözden çıkarılmadığını düşünüp, rahatlar. Kusurunu düzeltecek gücü kendisinde bulabilir. Berber de traş etmeden önce, müşterisinin sakalını sabunlamaz mı?

Önce övgü, sonra tenkit sonra itimat. İşte insanı öldürmeden kazanmanın formülü: ‘Çok iyisin. Şu hataların var. Sana itimat ediyorum’.

Söze samimi bir takdirle başlayınız.

2-Düşman Kazanmadan Tenkit Etmenin Yolu

İnsanlara hatalarını dolaylı olarak anlatınız. Böylece kaş yapayım derken, göz çıkartmazsınız; düşman kazanmazsınız.

3-Önce Kendi Hatalarınızı Söyleyiniz

Hatan, benim yaptığım hatadan daha küçük ama sen bunu yapmamalısın.

Kendi hatalarımızdan bahsetmemiz, başkalarının da kendi hatalarını kabullenmelerini kolaylaştırır.

4-Hiç kimse Emir Almaktan Hoşlanmaz

Doğrudan emirler yağdırmak yerine yapmaları gerektiğini insanlara hissettiriniz.

5-İnsanların Gururlarını Koruyunuz

Yıkılan gurur çoğu zaman beraberinde başkalarını da alır götürür.

6-Küçük Bir Takdir Büyük Başarıya Sevk eder

Her insanda gördüğünüz en küçük bir yeteneği ve başarıyı bile samimiyetle takdir ediniz. İnsanlar bu takdir cümlelerin verdiği hızla büyük başarı yollarına girerler. Unutmayınız, böyle davranılmaya sizin de ihtiyacınız var.

7-Değer Vermek

Herhangi bir insana bir meziyetinden veya faziletinden ötürü saygı duyduğunuzu hissettirirseniz, onu idare etmek son derece kolaylaşır.

Baştan çıkmış bir adamı yola getirmek için ona namuslu adam muamelesi yapmak gerekir. Bu muamele onu öyle sevindirir ki, layık görüldüğü şekilde karşılık vermek ister. Bir başkasının gösterdiği itimat ona gurur verir.

Bir insana öyle bir değer veriniz ki, o değere gerçekten sahip olmak istesin. İnsanlara değerli olarak yaşama imkanlarının ve fırsatlarının önünü açınız.

8-Zorlaştırmayınız

Bir çocuğa, bir eşe, bir memura beceriksiz ve yeteneksiz olduğunu söylerseniz, onun bütün gelişme, başarılı olma ümit ve arzusunu kırarsınız. Tam tersini yapınız. Yapılacak işin zor değil kolay olduğunu söyleyiniz. Teşvik ediniz. Yapamadıklarını tenkit etmeden önce yapabildiklerini övünüz. Onun yeteneğine güvendiğinizi hissettiriniz. O zaman daha iyi olmak için elinden geleni yapacaktır. İnsanlara eksikliklerinin kolayca getirebileceğini, hatalarının kolayca düzeltilebileceğini söyleyiniz. Yapmaları gereken işlerin zor olmadığını hissettiriniz. Ne kendi işinizi, ne onların işini zorlaştırmayınız. Daima cesaret aşılayınız.

9-Sevdiriniz

Yapılmasını istediğiniz işi karşınızdakine sevdirerek yaptırınız.

AİLE HAYATIMIZI DAHA MUTLU YAPACAK YEDİ YOL

1-Aile Hayatınızın Mezarını Kazmak İstemiyorsanız...

Kıskançlığın zehirli dumanları bu evliliği de boğmuştu. Kadın dırdırı ile imparatoru bile evinden kaçırtmıştı.

Kocaların evlerini terk etmelerinin en önemli sebebinin karılarının dırdırı olduğunu gördüm.

2-Sev ve Yaşat

Karşısında kendisinde kusur arayan, kusurlarını büyüten bir kadın değil, sadece yorgun başını dinlendirmeye çalışan bir kadın bulmuştur.

Karısının kendisine güvendiği bir erkek dik durur, güçlü olur. Bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek Hz. Muhammed ile Hz. Hatice’nin bir konuşmasıdır. Günlerce süren ruhi gerginlikten sonra Hz. Muhammed eşi Hz. Hatice’ye Peygamberlikle görevlendirildiğini açıkladığında tereddütsüz aldığı cevap şudur: ‘Eğer hakikaten bir Peygamber gelecekse, bu ancak sen olabilirsin’.

Evlilikte başarı yalnızca aranan eşi bulmak değildir. Aynı zamanda aranılan eş olmalıdır.

Eşinizi ‘Aradığım bu değildi’ diye suçlamayın. Acaba onun da aradığı siz miydiniz?

Hayat arkadaşınıza önem veriniz. Onu olduğu gibi kabul ediniz.

3-Soluğu Mahkemede Almamak İçin

İmparatoriçe Katerina da evinde aynı diplomasiyi uyguluyordu. Güçlü bir imparatorluğun bütün tebaasını avucunun içinde tutan, düşmanlarına işkence yapmaktan çekinmeyen, hasımlarını kurşuna dizdiren gereksiz savaşlar ilan eden bu kadar evinde kimseyi incitmezdi. Aşçısının önüne koyduğu yanmış eti bile hiç bir şey söylemeden yerdi. Hatta aşçısına gülümserdi. Catherine dışarıda ne kadar zalimse, evinde de o kadar sabırlı, kibar ve hoşgörülüydü.

Evlilik gemisinin sert kayalara çarpıp parçalanmasına sebep olan dev dalgalar yıkıcı tenkitlerden başka bir şey değildir.

Kırıcı, aşırı, lüzumsuz, yıkıcı tenkitten kaçının. Aksi halde soluğu mahkemede alırsınız.

4-Herkesi Mutlu Etmenin Kestirme Yolu

Kadının mutlu ve evine bağlı olması için kocası tarafından takdir edilmesi gerekir. Katını mutlu eden erkek kendisinin de mutluluğunu sağlamış olur.

5-Kadın İçin Küçük Bir Dikkatin Büyük Değeri Vardır

Lütfen bir demet çiçek götürmek için karınızın hasta olmasını beklemeyin.

Kadınlar doğum, nişan, nikah günlerine büyük önem verirler. Bunların unutulmasını kendilerinin sevilmediği şeklinde yorumlarlar. İçlerinde hakaret kabul edenler de vardır. Erkeklerin eşlerinin doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini, benzeri önemli günleri mutlaka ezberlemelidirler. Bunların hatırlanmaması halinde üzülebilecek erkekler varsa, kadınlar bu günleri unutmadıklarını göstermelidirler...

Birçok insan küçük dikkatlerinin değerini takdir etmez. Küçük ihmaller birikir, ortaya koskocaman bir boşanma davası çıkar. Küçük bir dikkatsizliğin orman yangınına sebep olduğunu unutmamalıyız.

6-Bunu İhmal etmemelisiniz

Hollanda’da bir eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmak zorundasınızdır. Bu, günün sıkıntılarını kapının önünde bırakmak anlamına gelir. Hepimiz ayakkabılarımızı çıkarıp, eve öyle girmeliyiz. Bu çok önemli bir derstir.

Müşterisine kötü söz söylemeyi aklından bile geçirmeyen adam, karısına ağzına geleni söyler. Ne budalalıktır. Mutlu olması için karısı ona daha çok lazımdır. Bir kadın, yüz bin müşterinin veremeyeceği mutluluğu verebilir.

*alıntı..
Yazar : Dale CARNEGIE
Yayınevi : Akış
WWW.KİŞİSELBAŞARI.COM sitesinden alınmıştır.